Tip:
Highlight text to annotate it
X
Yeni Başlangıç: Başkan Obama İslam Dünyasına Hitap Ediyor Kahire, Mısır, 4 Haziran 2009
Başkan Obama: Çok teşekkür ederim.
İyi günler.
Tarihi şehir Kahire'de bulunmaktan ve iki fevkalade kurum
tarafından konuk edilmekten onur duyuyorum.
El Azhar bin yıldan uzun süredir İslam öğretisinin
rehberi olmuş və Kahire Üniversitesi de
yüzyıldan beri Mısır'ın gelişmesinde rol oynamıştır.
Siz, birlikte, gelenek və gelişmə arasındaki ahengi
temsil ediyorsunuz.
Sizin ve Mısır halkının
konukseverliği için tesekkür ediyorum.
Aynı zamanda Amerikan halkının iyi dileklerini ve ülkemdeki
Müslüman toplumun barış selamını size iletmekten qurur
duyuyorum: "Esselamün aleyküm."
-- alkışlar --
Biz Birleşik Devletler ile dünya genelinde Müslümanlar arasında
kökleri herhangi güncel politik tartışmanın çok ötesine uzanan
tarihi konulara dayanan gergin bir dönemin yaşandığı bir zamanda
bir araya geliyoruz.
İslam ile Batı arasındakı ilişkiler yüzyıllarca süren
barış içinde bir arada yaşama ve işbirliği ile birlikte, anlaşmazlık ve dini
savaşları da kapsar.
Son zamanlarda bu gerginlik, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin çoğu zaman
hak ve olanaklardan mahrum edilmesine yol açan sömürgecilik
ve ülkelerin kendi arzuları dikkate alınmadan genellikle
ellerinden vekalet alınmış gibi davranılan bir Soğuk Savaşla
beslendi.
Ayrıca, modernleşme ve küreselleşmenin getirdiği köklü değişiklikler
birçok Müslümanın, Batıyı İslam geleneklerine düşman gibi
görmesine yol açtı.
Şiddet yanlısı aşırı uçlar, İslam dünyasının küçük ama güçlü bir kesiminde
kendi çıkarları için bu gerginlikten faydalandı.
Bu aşırıcıların gerçekleştirdiği 11 Eylül 2001 saldırıları ve sivil topluma
karşı şiddete başvurmağa devam etmeleri ise, ülkemde bazı kişilerin
İslamı sadece Amerika ve batı ülkelerine karşı değil
insan haklarına da karşı olarak
nitelemelerine yol açtı.
Bu durum, korku ve güvensizliği daha da besledi.
Bizim ilişkilerimizin farklılıklarımızla tanımlandığı sürece,
barış yerine nefret tohumu ekenleri, halklarımızın adalet
ve refahı sağlamağa yardım edebilecek işbirliği yerine
anlaşmazlığı destekleyenleri güçlendirmiş olacağız.
Bu şüphe ve uyuşmazlık döngüsü sona ermelidir.
Ben Kahire’ye Amerika Birleşik Devletleri ile dünya genelindeki Müslümanlar arasında
karşılıklı çıkar ve karşılıklı saygıya dayanan,
Amerika ve İslamın birbirleriyle zıt olmadığı
ve rekabete gerek bulunmadığı gerçeğine dayanan
yeni bir başlangıç arayışı ile geldim.
Aslında onlar birbirini tamamlar,
adalet ve gelişim, hoşgörü ve bütün insanların
saygınlığı gibi ortak ilkeleri paylaşır.
Değişimin bir anda gerçekleşemeyeceğini bilerek hareket ediyorum.
Bu konuşmam ile ilgili olarak çok şeylerin söylendiğini de biliyorum.
Ama yıllardır süren güvensizlik bir konuşma ile ortadan kaldırılamaz.
Ayrıca bizi bu noktaya getiren karmaşık soruların tamamına
sizinle geçirdiğim şu kısa zamanda cevap veremem.
Ne var ki ilerlemek için, yüreklerimizde sakladıklarımızı
ve genellikle kapalı kapılar arkasında söylenenleri
birbirimize açıkça söylememiz gerektiğine inanıyorum.
Birbirimizi dinlemek, birbirimizden öğrenmek, birbirimize
saygı göstermek ve ortak bir zemin bulmak
için devamlı olarak çaba göstermeliyiz.
Mukaddes Kuran’ın bize söylediği gibi, “Allah’ı aklından çıkarma ve
daima gerçeği söyle.
-- alkışlar --
Benim bugün yapmağa çalışacağım şey de budur -
insan olarak paylaştıklarımızın bizi ayıran güçlerden çok daha kuvvetli olduğu
yolundaki inancımdan şaşmadan, önümüzdeki
fevkalade görevin önemini bilerek,
elimden geldiği kadar gerçekleri yansıtmak.
Şimdi, bu inancımın bir kısmı kendi tecrübelerime dayanır.
Ben bir Hıristiyanım, fakat babam Müslüman nesilleri de kapsayan
bir Kenyalı ailedendir.
Çocukluğumun birkaç yılını Endonezya’da her gün şafak vakti
ve gün batarken ezan dinleyerek geçirdim.
Gençliğimde birçok Müslümanın kendi inancıyla
saygınlık ve huzur bulduğu Şikago toplumlarında çalıştım.
Bir tarih öğrencisi olarak, medeniyetin İslama olan
borcunu da biliyorum.
El Azhar Üniversitesi gibi yerlerde,
yüzyıllarca tahsil ışığını taşıyan, Avrupada
Rönesans ve Aydınlanmanın yollarını açan
İslam olmuştur.
Müslüman toplumlarda yapılan icatlar -- alkışlar --
Müslüman toplumlarda yapılan icatlar
cebir düzenini, manyetik pusulayı, yöngüdüm cihazlarını
yazı ve basımda ustalaşmamızı, hastalıkların nasıl
yayıldığını ve nasıl tedavi edilebileceğini
anlamamızı sağladı.
İslam kültürü bize harika kemerler, yüksek kuleler;
zamana baş eğmeyen şiirler, unutulmaz müzik;
zarif hattatlık ve huzurlu tefekkür yerleri kazandırdı.
Ve İslam tarih boyunca gerek söz ve gerekse eylemde dini hoşgörü
ve ırk eşitliğinin yarattığı fırsatları
sergiledi.
-- alkışlar --
İslamın her zaman Amerika’nın geçmişinin bir parçası
olduğunu da biliyorum.
Ülkemi ilk tanıyan ulus Fas’tı.
İkinci Devlet başkanımız John Adams 1796 Tripoli
Anlaşmasını imzalarken şöyle yazmıştı:
"Amerika Birleşik Devletleri’nin içinde, Müslümanların kurallarına,
dinine ve ruhuna karşı hiçbir husumet yoktur".
Ve kuruluşumuzdan beri, Amerikalı Müslümanlar
Birleşik Devletleri zenginleştirmiştir.
Onlar savaşlarımızda savaştı, devletimizde
hizmet etti, vatandaşlık haklarını savundu,
ticaret kurdu, üniversitelerimizde ders verdi
spor alanlarında yükseldi,
Nobel Ödülleri kazandı. En yüksek gökdelenlerimizi
inşa etti ve Olimpiyat Meşalemizi yaktı.
Kongreye seçilen ilk Müslüman Amerikalı,
ülkemizin kurucularından Thomas Jefferson’ın özel kitaplığında
sakladığı Kuran’a el basarak
Anayasamızı savunacağına yemin etti.
-- alkışlar --
İslam dininin ilk başladığı bölgeye gelmeden önce
İslamı üç kıtada tanıdım.
Amerika ile İslam arasındaki ortaklığın,
İslamın ne olmadığına değil ne olduğuna esaslanması gerektiğine dair
inancıma da bu deneyimim ışık tutar.
Ve ben İslam hakkında, nerede olursa olsun olumsuz stereo tiplemelerle
mücadele etmeyi Amerika Birleşik Devletleri başkanı olarak
üstlendiğim sorumluğun bir bölümü kabul ediyorum.
-- alkışlar ve bravo sesleri--
Ama aynı ilkeler Müslümanların Amerika hakkındaki algılamalarına da
uygulanmalıdır.
Müslümanlar nasıl böyle çiğ bir klişeye -- alkışlar --
sığmıyorsa, Amerika da sadece kendi çıkarlarına hizmet eden imparatorluk
klişesine sığdırılamaz.
Birleşik Devletleri, dünyanın tanık olduğu
en büyük gelişmenin kaynağı oldu.
Biz bir İmparatorluğa karşı gerçekleştirilen devrimden doğduk.
Biz herkesin eşit yaratıldığı ideali üzerinde kurulduk,
ve yüzyıllarca bu kelimelere anlam kazandırmak için hem kendi ülkemiz sınırları içinde,
hem de dünyada mücadele verdik,
kanımızı akıttık.
Biz dünyanın her köşesinden gelen her kültürle yoğrulduk
ve kendimizi basit bir kavrama adadık: E pluribus unum:
"Birçoğundan, bir." "Out of many, one."
Şimdi, Barak Hüseyin Obama adlı, Afrika kökenli
bir Amerikalının başkan seçilebilmiş olması konusunda
çok şey yazılıp söylendi
-- alkışlar --
Oysa benim öyküm o kadar da benzersiz değildir.
Amerika’ya gelen herkesin başarı rüyası gerçekleşmemişse de
bu vaat kıyılarımıza gelen herkes için mevcuttur ki bu,
şu anda ülkemizdeki yaklaşık yedi milyon Müslüman Amerikalıyı da
kapsar. Bu arada şunu da belirtmeliyim ki,
ülkemizdeki Müslüman Amerikalıların gelir ve eğitim
düzeyi Amerika genelinde ortalamanın üzerindedir..
-- alkışlar --
Ayrıca, Amerikada’ki özgürlük, bir kişinin dinine ibadet etme
özgürlüğünden ayrılamaz.
Bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri’nin her eyaletinde olmakla
sınırlarımız dahilinde toplam 1200’den fazla cami vardır.
Bu yüzden devletimiz kadın ve kızların başını örtme hakkını
korumak, onları bu haktan mahrum etmek isteyenleri
cezalandırmak için mahkemeye başvurmuştur.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın -- alkışlar --
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın: İslam Amerika’nın bir parçasıdır.
Ve inanıyorum ki, Amerika
ırk, din, hayat tarzı gibi konulara bakmadan kendi gerçeğine sadıktır
ve hepimiz barış ve güvenlik içinde yaşamak;
tahsil almak ve onurlu çalışmak;
ailelerimizi, toplumumuzu ve Tanrımızı sevmek gibi,
ortak istekleri paylaşıyoruz.
Bu paylaştığımız şeyler
tüm insanların ümididir.
Elbette biz ortak insanlığımızı kabul etmenin Of course, recognizing our common humanity is only the
sadece başlangıcı olduğunu biliyoruz beginning of our task.
Sözler tek başına insanların ihtiyacını karşılamağa yetmez.
Bu ihtiyaçlar ancak önümüzdeki yıllarda cesur adımlar atarsak,
zorlukları birlikte göğüslersek ve bunu başaramadığımız
takdirde hepimizin zarar göreceğini anlarsak karşılanacaktır.
Çünkü yakın zamandaki tecrübelerden gördük ki,
bir ülkede mali sistemin zayıflaması, her tarafta refahı etkiliyor.
Bir yeni grip virüsü bir insanı etkilediğinde herkes risk altına giriyor.
Bir devlet nükleer silah elde etmek isteyince tüm ülkeler
için nükleer saldırı riski artıyor.
Şiddet yanlısı aşırı uçlar bir dağın arkasında faaliyet gösterdiğinde,
okyanus ötesindeki insanlar tehlikede oluyor.
Darfur’da, Bosna’da masum insanlar katledildiğinde,
bu hepimizin vicdanında bir kara leke oluyor.
-- alkışlar --
21. yüzyılda bu dünyayı paylaşmanın anlamı işte budur. .
İnsan olarak birbirimize karşı sorumluluğumuz
da budur.
Bu, taşınması zor bir sorumluluktur.
Çünkü insanlık tarihi, çıkar uğrunda diğer ülke veya
kabileleri ve evet dinleri de, kendilerine boyun
eğdirmenin tarihi olmuştur.
Oysa yeni çağda bu tür tavırlar, tavrı koyana zarar veriyor.
Birbirimize o kadar bağımlıyız ki, devlet veya grubu başkasından üstün tutan
herhangi bir dünya düzeninin başarısızlıkla sonuçlanması kaçınılmazdır.
Bu yüzden geçmiş hakkında ne düşünürsek düşünelim,
onun esiri olmamalıyız.
Bizim problemlerimiz ortaklıkla çözümlenmeli
ve gelişimimiz paylaşılmalıdır.
-- alkışlar --
Bu, gerginlik kaynaklarını görmezden gelmemiz gerektiği
anlamına gelmez.
Aslında bunun tam tersini gösterir. Bu gerginlikleri
cesaretle göğüslemeliyiz.
Burada, izin verin, sonuçta birlikte göğüslememiz gerektiğine inandığım
bazı çok özel meseleler hakkında elimden geldiği kadar
açık ve net konuşayım.
Karşı çıkmamız gereken ilk mesele, her şekliyle
şiddet yanlısı aşırıcılıktır.
Ben Ankara’da, Amerika’nın İslamla savaşmadığını
asla savaşmayacağını açıkça ifade ettim.
-- alkışlar --
Bununla birlikte güvenliğimiz için ciddi tehlike oluşturan
şiddete başvuran aşırı uçlara amansızca karşı duracağız.
Çünkü her dinden insanın reddettiği şeyi biz de reddediyoruz:
o da masum erkek, kadın ve çocukların öldürülmesidir.
Ve Amerikan halkını korumak Başkan olarak benim
birinci vazifemdir.
Afganistan’daki durum gösteriyor ki, Amerika’nın hedefleri ve
birlikte çalışma ihtiyacı özdeştir.
Yedi yıldan uzun bir süre önce, Amerika Birleşik Devletleri
El Kaide ile Taliban’ı, büyük uluslararası destek ile takibe başladı.
Biz oraya kendi seçimimiz sonucu değil, mecbur kaldığımız için gittik.
11 Eylülle ilgili bazı sorular ve hatta gerekçeler ortaya
atıldığının farkındayım.
Fakat şunu net bilelim: El Kaide o gün yaklaşık 3.000 kişiyi
öldürdü.
Olayda Amerika’dan ve başka uluslardan,
kimseye ziyanı dokunmamış masum erkek, kadın ve çocuklar hayatını kaybetti.
El Kaide bu insanları insafsızca katletmeyi seçti,
saldırının sorumluluğunu üstlendi ve kitle ölümlerini
gerçekleştirmeğe kararlı olduğunu tekrar tekrar beyan etmektedir.
Onlar birçok ülke ile işbirliği yapıyor ve
ulaşabilecekleri alanı genişletmeğe çalışıyor.
Bunlar tartışma konusu olan görüşler değil,
yüzleşilmesi gereken gerçeklerdir.
Şu iyi bilinmelidir ki, biz askerlerimizi Afganistan’da tutmak
istemiyoruz.
Orada asker, askeri üs bulundurmak da istemiyoruz.
Genç kadın ve erkeklerimizi kaybetmek Amerika’ya ıstırap veriyor.
Bu anlaşmazlığın devam etmesi bahalıya mal oluyor ve
politik sorunlara neden oluyor.
Afganistan ve Pakistan’da mümkün olduğu kadar çok
Amerikalıyı öldürmeğe kararlı, şiddet yanlısı
aşırı uçların bulunmadığından emin olsak
her bir askerimizi memnuniyetle geri getirirdik.
Fakat hal böyle değildir.
İşte bunun içindir ki biz, 46 ülkenin yer aldığı bir
koalisyona katılıyoruz. 46 countries.
Bunun maliyetinin yüksek olması, Amerika’nın bu davaya bağlılığını
zayıflatmayacaktır.
Aslında, bu aşırı uçlara hiçbirimiz göz yummamalıyız.
Onlar birçok ülkede adam öldürdü.
Onlar farklı dinlerden insanları, hepsinden
daha fazla Müslümanı öldürdü.
Onların davranışları insanoğlunun hakları,
ulusların gelişimi
ve İslamla bağdaşmıyor.
Mukaddes Kuran “masum bir insanı öldüren
tüm insanlığı öldürmüş gibi sayılır, “der,
-- alkışlar --
ve yine Mukaddes Kuran der ki: “bir insanı kurtaran,
tüm insanlığı kurtarmış sayılır.”
-- alkışlar --
Bir milyardan fazla insanın iman ettiği bu güzel din, birkaçının
kısır nefretinden çok daha büyüktür.
İslam, şiddet yanlısı aşırı uçlarla mücadelede problemin
bir parçası değildir, barışın gerçekleştirilmesinin önemli bir parçasıdır
Şimdi artık biliyoruz ki, Afganistan ve Pakistan’daki
problemleri sadece askeri güçle çözümlemek mümkün değildir.
Bu nedenle, Pakistan’la ortak olarak, okul ve hastane,
yol ve ticaret yapımı için önümüzdeki beş yıl boyunca yılda 1,5 milyar dolar
yatırım yapmayı ve evlerini kaybedenlere yüz milyonlarca dolar
yardım yapmayı planlıyoruz.
Aynı nedenlerle Afganların ekonomilerini geliştirmeleri
ve insanlara gerekli hizmetleri sağlamalarına yardım için 2,8 milyar dolardan fazla para
temin ediyoruz.
Şimdi, izin verirseniz Irak konusuna da değineceğim.
Afganistan’ın aksine, Irak savaşı hem benim ülkemde hem de dünyada
derin fikir ayrılıklarına neden olan, zorunluluk sonucu başlatılmayan bir savaştı.
Saddam Hüseyin’in diktatörlüğünden kurtulmanın,
sonunda Irak halkı için daha iyi olacağına inanmama rağmen,
Iraktaki olayların, Amerika’ya, problemlerimizi çözümlemek için
diplomasiden faydalanmamamız ve uluslararası konsensüs kurmamız
gerektiğini hatırlattığına inanıyorum.
-- alkışlar --
Aslında bizim büyük devlet başkanlarımızdan Thomas Jefferson’ın sözlerini hatırlamak
yerinde olur. “Umarım bilgeliğimiz gücümüzle orantılı olarak
büyüyecek ve bize, gücümüzü ne kadar az kullanırsak o kadar
büyüyeceğini öğretecek.”
Bugün Amerika’nın çifte sorumluluğu vardır:
Iraklıların daha iyi bir gelecek kurmalarına yardım etmek
ve Irak’ı Iraklılara bırakmak.
Irak halkına bizim orada üs kurmak istemediğimizi, onların toprak
ve kaynakları üzerinde hiçbir iddiamız olmadığını açıkça bildirdim.
Irak’ın egemenliği kendisine aittir.
-- alkışlar --
Bu nedenle, dövüş tugaylarımızın gelecek Ağustosa kadar
dönmesini emr verdim.
Yine bu nedenle, Irak’ın demokratik yolla seçilmiş hükümeti ile
anlaşmamıza uygun olarak Irak şehirlerindeki
dövüş kuvvetlerini Temmuz ayına
ve Irak’taki bütün kuvvetlerimizi 2012 yılına kadar geri çekeceğiz.
-- alkışlar ve bravo sesleri--
Biz Irak’ın kendi güvenlik kuvvetlerini eğitmesine ve ekonomisini geliştirmesine
yardım edeceğiz.
Ayrıca, güvenli ve toprak bütünlüğü olan Irak’ı asla bir koruyucu gibi değil, bir ortak
olarak destekleyeceğiz.
Ve nihayet, Amerika aşırı uçların şiddet hareketlerini hiçbir zaman hoşgörüyle
karşılayamayacağı gibi ilkelerimizi de hiçbir zaman değiştirmeyecek ve unutmayacağız.
Onbir Eylül ülkemiz için son derecede büyük bir sarsıntıydı.
Bu olayın neden olduğu korku ve kızgınlık anlayışla karşılanabilirdi,
ama bazı durumlarda bizi, ideallerimizle çelişen
davranışlara sürükledi.
Bu gidişatı değiştirmek için somut adımlar atmaktayız.
Ben Amerika Birleşik Devletleri’nin işkenceye başvurmasını kesinlikle yasakladım
ve Guantanamo Körfezindeki hapishanenin önümüzdeki yılın
ilk aylarında kapatılmasını emrettim.
-- alkışlar --
Amerika, ülkelerin egemenliklerine ve hukukun üstünlüğüne saygılı kalarak
kendisini savunacaktır.
Ve biz bunu, aynı şekilde tehdit altında olan Müslüman toplumlarla
ortak olarak yapacağız,
çünkü aşırı uçlar Müslüman toplumlarında ne kadar çabuk izole edilir ve dışlanırsa
hepimizin güvenliği o kadar çabuk sağlanır.
Şimdi, konuşmamız gereken ikinci büyük gerginlik
kaynağı da İsraillilerle Filistinliler ve Arap
dünyası arasındaki durumdur.
Amerika’nın İsrail’le güçlü bağları herkese malumdur.
Bu bağ kırılamaz.
Bu bağ kültürel ve tarihi ilişkilere ve
Musevilerin vatan isteğinin inkar edilemez trajik bir tarihe
dayandığının kabul edilmesine esaslanır
Musevi halk, dünyanın her yerinde
yüzyıllar boyu zulme maruz kalmış centuries, ve anti-Semitizm
Musevi Katliamı ile doruğa erişmiştir.
Yarın, Musevilerin III. Reich Hükümeti tarafından köleleştirildiği,
işkence gördüğü, vurularak ve gaz odalarında gazlanarak
öldürüldüğü kamp ağının bir parçası olan Buchenwald’ı ziyaret edeceğim.
Altı milyon Musevi öldürüldü ki, bu sayı
şu anda İsrail’de yaşayan Musevilerin toplam sayısından fazladır.
Bu gerçeği inkar etmek asılsızdır, cehalet ve nefrete
işaret eder.
İsrail’i yıkmakla tehdit etmek veya
Museviler hakkında kötü stereo tiplemeleri tekrarlamak
son derece yanlış olduğu gibi, bir yandan İsraillilerin o acı hatıralarını
canlandırırken öte yandan da bölge halkının hak
ettiği barışa engel olur.
Diğer taraftan, Müslüman ve Hıristiyan Filistinli halkın da
kendilerine vatan edinebilmek için çektikleri.
eziyet inkar edilemez.
Filistin halkı 60 yıldan uzun bir zamandır, yerlerinden yurtlarından ayrı düşmenin acısına katlandı.
Çoğu Batı Şeria, Gazze ve komşu arazilerdeki mülteci kamplarında,
şimdiye kadar hiçbir zaman yaşayamadıkları
barış ve güvenlikli hayatı bekliyor.
Her gün, işgalle gelen büyük veya küçük
hakaretlere tahammül ediyorlar.
Bu yüzden, Filistinli halkın durumunun tahammül edilmez düzeyde olduğu
şüphe götürmez gerçektir.
Ve Amerika, Filistinlilerin onur, olanak ve kendi
devletlerine sahip olma konusundaki meşru
emellerine sırt çevirmeyecektir.
-- alkışlar --
Uzun yıllar bir çıkmaz yoldaydık: karşımızda, her biri uzlaşmayı zorlaştıran
acı geçmişleri ve meşru talepleri
olan iki halk var.
Suçu birbirinin üzerine atmak - Filistinlilerin yerinden yurdundan olmalarına sebep
olarak İsrail devletinin kurulmasını göstermeleri, İsraillilerin de, tarihleri boyunca
sınırları dahilinde ve ötesinde, sürgit husumet ve saldırılara
hedef olmalarının sebebi olarak Filistinlileri
göstermeleri kolay olandır.
Gerçekte bu anlaşmazlığa sadece bir ya da diğer taraftan bakarsak
gerçeğe gözlerimizi kapamış oluruz.
isteğini yerine getirmek için tek çözüm,
ve İsraillilerin barış ve güvenlik içinde yaşayabilecekleri states,
iki devlettir.
-- alkışlar --
Bu hem İsrail’in, hem Filistin’in, hem
hem de dünyanın yararı***ır.
Ve bu nedenle ben bu sonucu gerçekleştirmek için, bu zor görevin gerektirdiği
Tüm sabır ve azmi göstererek
bizzat çalışacağım.
Yol Haritası anlaşması altında tarafların sorumlulukları bellidir. -- alkışlar --
Barışa ulaşmak için onların ve
hepimizin sorumluluklarımıza
sahip çıkma zamanı gelmiştir.
Filistinliler şiddeti bırakmalıdır.
Şiddet ve öldürme yoluyla direnmek yanlıştır ve
kazandırmayacaktır.
Yüzyıllar boyunca, Amerika’daki siyahlar köle olarak kamçıların altında azap
çekti ve ayrımcılığın yarattığı hakaretlere katlandı.
Fakat sonunda şiddet değil, Amerika’nın kuruluşunun temelindeki ideallere esaslanan
barışçıl ve kararlı ısrar sayesinde eşit haklar kazandı.
Bu hikaye Güney Afrika’dan Güney Asyaya, Doğu
Avrupadan Endonezya’ya kadar
birçok ulus tarafından anlatılabilir.
Bu basit bir gerçeği, şiddetin çıkmaz sokak olduğunu gösteren bir öyküdür.
Bu, uyuyan çocuklara roket atmanın ya da yaşlı kadınları taşıyan otobüsü bombalamanın
ne bir güç ne de cesaret olduğunun işaretidir.
Ahlaki üstünlük bu şekilde kazanılmaz,
olsa olsa bu şekilde kaybedilir.
Şimdi Filistinlilerin neler yapabilecekleri üzerinde odaklanmalarının zamanıdır.
Filistin yönetimi, halkının ihtiyaçlarına hizmet edecek kurumlar da dahil,
yönetme kapasitesini geliştirmelidir.
Hamas bazı Filistinliler tarafından desteklenmektedir,
onun da sorumlulukları olduğunu kabul etmesi gerekir.
emellerinin yerine getirilmesinde ve Filistin halkının birlik olmasında
rol oynamak için, Hamas şiddeti durdurmalı,
geçmişte yapılan anlaşmalara uymalı ve İsrail’in
mevcudiyet hakkını tanımayı reddetmeye
son vermelidir.
Aynı zamanda İsrailliler de, İsrail’in mevcut olma hakkı nasıl inkar edilemezse,
Filistin’in mevcudiyetinin de reddedilemeyeceğini
kabul etmelidir.
Amerika Birleşik Devletleri İsrail’in yerleşim merkezleri inşasına devam etmesini
meşru kabul etmiyor.
-- alkışlar --
Bu inşaat daha önceki anlaşmaların ihlalidir ve barış sağlamak
yolunda gösterilen çabaları baltalamaktadır.
Bu yerleşim merkezlerinin inşaatının durdurulmasının zamanı gelmiştir.
-- alkışlar --
Ve İsrail, Filistinlilerin, yaşayabilmeleri ve çalışabilmeleri, toplumlarını geliştirmeleri
İçin kendisine düşen sorumlulukları omuzlamalıdır.
Gazze’deki insani kriz, Batı Şeria’daki imkansızlıklar
Filistinli aileleri nasıl perişan ediyorsa.
İsrail’in güvenliği için de
yararlı değildir.
Filistin halkının günlük hayatında gelişme kaydedilmesi barışa giden yol haritasının
kritik önemdeki bir parçasıdır. Bu nedenle
İsrail bu gelişmenin gerçekleşmesi için somut adımlar atmalıdır.
Ve nihayet, Arap devletleri de, Arap Barış Girişiminin önemli
bir başlangıç olmakla birlikte, onların
sorumluluklarının sonu olmadığını kabul etmelidir.
Arap-İsrail anlaşmazlığı, Arap devletlerinin kendi uluslarının dikkatini başka problemlerden
uzaklaştırmasına daha fazla alet edilmemelidir.
Bunun yerine, Filistin ulusunun kendi devletini idame ettirecek kurumları geliştirmesi;
İsrail’in meşruluğunu tanıması ve geçmişte izlediği ve kendi
amacını köstekleyen odaklaşma yerine, gelişimi
tercih etmesine yardımda bulunmak için harekete geçme
nedeni olmalıdır.
Amerika kendi siyasetini barış arayanlarla uyumlu hale getirecektir ve
özel olarak İsraillilere, Filistinlilere ve Araplara
söylediklerimizi, halka açıklayacağız.
-- alkışlar --
Biz barışı zorla kabul ettiremeyiz.
Ama birçok Müslüman, açıkça söylemese de, İsrail’in bir yere gitmeyeceğini kabul ediyor.
Aynı şekilde birçok İsrailli de bir Filistin devletine ihtiyaç olduğunu
kabul ediyor.
Şimdi herkesin bildiği gerçeğin gereğini yapma zamanı gelmiştir.
Çok fazla gözyaşı aktı.
Çok fazla kan döküldü.
İsrailli ve Filistinli annelerin, çocuklarının büyümesini
korku duymadan görebilecekleri günün gelmesi;
üç büyük dinin Kutsal Toprağının Tanrının istediği gibi
barış yeri olması; Kudüs’ün Museviler, Hıristiyanlar
ve Müslümanlar için güvenli ve sürekli bir yuva
haline gelmesi, İbrahim’in bütün çocuklarının İSRA hikayesinde
Musa, İsa ve Muhammed (Tanrının rahmeti üzerlerine olsun) birlikte dua ettikleri gibi
barış içinde yaşayacakları bir yer olmasına çalışmak yolunda -- alkışlar --
hepimiz sorumluluk taşıyoruz.
-- alkışlar --
Ortak ilgi alanımıza giren üçüncü gerginlik kaynağı ise
nükleer silahlarla ilgili olarak ulusların hak ve sorumluluklarıdır.
Bu konu Amerika Birleşik Devletleri ile İran İslam Cumhuriyeti
arasında gerginliğin kaynağı olmuştur.
Uzun yıllardır İran kendini bir bakıma benim ülkeme muhalefetle
tanımlamıştır ve gerçekten de bizim çalkantılı bir
geçmişimiz vardır.
Soğuk Savaşın ortasında Amerika Birleşik Devletleri İran’ın demokratik yolla In the middle of
seçilen bir hükümetinin devrilmesinde
etkili oldu.
İslam Devriminden beri İran ABD asker ve sivillerine karşı
rehin alma ve şiddet hareketlerinde
rol oynadı.
Bu geçmiş herkese malumdur.
Ben, geçmişin tuzağında esir olmaktansa,
İran’ın liderlerine ve halkına, ülkemin ileri
adım atmağa hazır olduğunu açıkça ifade ettim.
Şimdi mesele, İran’ın neyin karşısında olduğu değil,
nasıl bir gelecek kurmak istemesidir.
Yıllarca devam eden güvensizliği bir tarafa bırakmanın kolay olmayacağını takdir ediyorum,
fakat biz cesaret, dürüstlük ve kararlılıkla ilerleyeceğiz.
Ülkelerimiz arasında müzakere edilecek birçok mesele olacak ve
biz karşılıklı saygı esasında ve
ön koşul ileri sürmeden ileri adım atmağa hazırız.
Ama nükleer silahlar alanıyla ilgilenen herkes için bu konuda bir
karar noktasına ulaştığımız açıktır.
Konu yalnız Amerika’nın çıkarları değildir. Orta Doğuda bu bölgeyi
ve dünyayı son derecede tehlikeli bir yola
sürükleyebilecek bir nükleer silah yarışına engel olmak
meselesidir.
Ben, bazı ülkeler nükleer silaha sahipken diğerlerinin olmamasına
itiraz edenleri anlıyorum.
Hangi ülkelerin nükleer silah bulundurmasını
bir tek ülke seçmemelidir.
Bu yüzden Amerika’nın, hiçbir ülkenin nükleer silah bulundurmadığı bir dünya
istemekteki kararlılığını tekrar ve kuvvetle teyit ettim.
-- alkışlar --
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması altında
sorumluluğunu yerine getiren, İran da dahil
her ülke, barış amaçlı nükleer enerji
elde etmek hakkına sahip olmalıdır.
Bu vaat Anlaşmanın özünü teşkil eder ve anlaşmayı kabul
eden herkes tarafından uyulmalıdır.
Ben bölgedeki tüm ülkelerin bu amaç etrafında birleşeceği
konusunda ümitliyim.
Değineceğim dördüncü konu demokrasidir.
Biliyorum -- alkışlar ve bravo sesleri--
son yıllarda demokrasinin yayılması konusunda fikir ayrılıkları oldu,
bu tartışmaların çoğu Irak’taki savaşla ilgilidir.
Bu nedenle, şunu vurgulamama izin verin: Hiçbir ülkeye başka bir ülke tarafından bir yönetim
sistemi empoze edilemez ve edilmemelidir.
Bu gerçek benim, halkına söz hakkı veren, hukukun üstünlüğüne ve bütün insanların haklarına
saygı gösteren bir hükümet sistemine olan inancımı azaltmıyor.
Her ülke bu ilkeyi kendince ve kendi insanının geleneklerine
uygun şekilde hayata geçirir.
Barış içinde gerçekleştirilen bir seçimin sonucunu bilemeyeceğimiz gibi,
Amerika herkes için neyin daha iyi olacağını bildiğini
iddia etmiyor.
Ama ben insanların bir takım belirli şeyleri istediklerine kesinlikle inanıyorum:
düşüncelerinizi söyleme olanağı,
yönetiminizle ilgili söz sahibi olma; hukukun üstünlüğüne güven duyma;
adaletin eşit uygulanması;
şeffaf ve halkından çalmayan hükümet;
istediğin gibi yaşama özgürlüğü gibi.
Bunlar yalnız Amerikan idealleri değil, insan haklarıdır ve bu yüzden
bu hakları her yerde savunacağız.
-- alkışlar --
Bu vaade ulaşmak için dümdüz uzanan bir yol yoktur.
Ama şu kadarı açıktır ki, bu hakları koruyan hükümetler sonunda
istikrarlı, başarılı ve güvenli olurlar.
İdealleri bastırmak hiç bir zaman onları yok edememiştir.
Amerika bütün barışçı ve yasalara uyan seslerin dünyanın her tarafında
işitilmesine, hatta biz onlarla
hemfikir olmasak da, saygı gösterir.
Ve biz seçimlerle iş başına gelen bütün barışçı hükümetleri, onların ulusun tamamını saygı ile
İdare etmeleri şartıyla, memnuniyetle karşılarız.
Bu son nokta önemlidir, çünkü bazıları
demokrasiyi ancak iktidarda olmadıkları zaman savunur,
iktidara geçtiklerinde diğerlerinin haklarını
insafsızca çiğner.
-- alkışlar --
O halde bu tip bir durum nerede meydana gelirse gelsin,
halk için ve halk tarafından seçilen bir hükümet,
tüm yetkililer için tek bir standart uygular:
siz yetkinizi zorla değil fikir birliği ile sürdürmelisiniz;
azınlıkların haklarına saygı göstermeli;
hoşgörü ve uzlaşma ruhu ile çalışmalı; ulusun çıkarlarını ve
politik sürecin meşru faaliyetini kendi partinizden
üstün tutmalısınız.
Bu bileşenler olmadıkça, sadece seçimlere gidilmesi gerçek bir
demokrasiyi var edemez.
Bir Dinleyici: Seni seviyoruz!
Başkan Obama: Teşekkür ederim.
-- alkışlar --
Birlikte ele almamız gereken beşinci konu
din özgürlüğüdür.
İslamın gurur duyulacak bir hoşgörü geleneği vardır.
Tarihte bunu Endülüs ve Cordoba’da Engizisyon
sırasında gördük.
Ben buna, çocukluğumda, dindar Hıristiyanların, büyük çoğunluğu
Müslüman olan bir ülkede serbestçe ibadet ettikleri
Endonezya'da bizzat tanık oldum.
Bugün ihtiyacımız olan ruh hali de budur.
Her ülkede insanlar, kendi akıllarının, yüreklerinin ve ruhlarının
ikna olduğu dini seçmek ve ona uygun yaşamak özgürlüğüne
sahip olmalıdır.
Dinin gelişmesi üçün önemli olan bu hoşgörünün
karşısına birçok şekillerde güçlük çıkarılmaktadır.
Bazı Müslümanlar arasında birinin imanını, bir başkasının imanını
reddederek ölçmek gibi rahatsız edici bir
eğilim var.
Dini çeşitliliğin zenginliği, ister Lübnan’daki Maruniler
veya Mısır’daki Kıptiler olsun, korunmalıdır.
-- alkışlar --
Samimi olarak söylememiz gerekirse, Sünni ve Şiiler arasındaki bölünme özellikle Irakta trajik
şiddet hareketlerine neden oldu, bu yüzden Müslümanlar arasındaki
sert çizginin de kapanması gerekir.
Din özgürlüğü insanların birlikte
yaşayabilmelerinin esasıdır.
Her zaman onu koruyabileceğimiz yollar aramalıyız.
Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde hayırsever bağışlarla ilgili kurallar
Müslümanların dini sorumluluklarını yerine
getirmelerini zorlaştırdı.
Bu yüzden ben Müslüman Amerikalılarla birlikte, onların zekat
vermelerini kolaylaştırmak için çalışacağım. .
Aynı şekilde, batı ülkelerinin Müslüman vatandaşlarının dinlerini
kendilerinin uygun gördükleri gibi uygulamalarına,
Müslüman kadınların nasıl giyinmesi, konusunda olduğu gibi,
engel olmamaları da önemlidir.
Kısaca ifade edersek, herhangi bir dine karşı düşmanlığı liberalizm perdesi
arkasına saklayamayız.
Aslında, din bizi bir araya getirmelidir.
Bu nedenle biz Amerika’da Hıristiyanları, Müslümanları ve
Musevileri bir araya getiren hizmet projeleri uyguluyoruz.
Bu yüzden Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Dinlerarası Diyalog ve
Türkiye liderliğinin Medeniyetler Birliği gibi
girişimlerini memnunlukla karşılıyoruz.
Dünyanın her tarafında diyalogu Dinlerarası hizmete çevirebiliriz,
böylece insanlar arasında kurulan köprüler ister
Afrika’da sıtma ile savaşmak, ister bir doğal felaket sonucu kurtarma
çalışması olsun, faaliyetlere yol açar.
Ele almak istediğim altıncı konu kadın hakları.
Biliyorum-- alkışlar --ve buradaki izleyicilere bakarak, bu konuyla ilgili
sağlıklı bir tartışma olduğunu görüyorum.
Bazı Batılıların başını örtmeyi seçen kadınların eşitliklerinden
taviz verdiği yönündeki görüşlerine katılmıyorum, ama eğitim hakkından
mahrum bırakılan kadınların eşitlikten de mahrum
bırakıldığına inanıyorum.
-- alkışlar --
Kadınların iyi-eğitimli olduğu ülkelerin müreffeh olma olasılıklarının
daha yüksek oluşu da tesadüf değildir.
Net olarak ifade edeyim: kadın eşitliği hiçbir şekilde sadece
İslamın sorunu değildir.
Türkiye, Pakistan, Bangladeş ve Endonezya gibi çoğunluğun Müslüman
olduğu ülkelerin kadınları lider seçtiklerine tanık olduk.
Öte yandan kadının eşitliği uğraşısı Amerikan hayatının
birçok yönlerinde ve dünyadaki diğer
ülkelerde hala sürüyor.
Kızlarımızın da, erkek evlatlarımız kadar topluma
katkıda bulanacağına inanıyorum.
-- alkışlar ve bravo sesleri--
Bizim ortak refahımız tüm insanlığın -kadınların ve erkeklerin-
tam potansiyellerine ulaşmalarına izin verilerek sağlanacaktır.
Kadınların eşit olabilmek adına erkeklerle aynı seçimleri yapmak zorunda olduklarına
katılmıyorum ve geleneksel rollerde yaşamlarını sürdürmeyi seçen
kadınlara saygı duyuyorum.
Ama bu onların seçimi olmalı.
İşte bu nedenle ABD herhangi bir çoğunluğu Müslüman ülkeyle ortaklık içinde kızların
okuryazarlığının artmasına katkıda bulunacak ve bu genç kadınların rüyalarını
gerçekleştirmelerine yardımcı olacak mikro-finansman
seçenekleriyle istihdam arayışına girmelerine destek olacaktır.
-- alkışlar --
Son olarak, ekonomik kalkınma ve fırsatları gözden
geçirmek istiyorum.
Biliyorum ki çoğumuz için küreselleşmenin çelişkili
tarafları var.
Internet ve televizyon bilgi ve fikirler sunarken beraberinde suça yönlendirici
cinselliği ve düşüncesiz şiddeti de
eviçlerine getirebiliyor.
Ticaret refah ve yeni fırsatlar sunarken, büyük huzursuzluklar ve
toplumsal değişikliklere de neden oluyor.
Amerika da dahil olmak üzere tüm uluslarda bu
değişim korku getirebiliyor.
Modernlik yüzünden ekonomik seçimlerimiz, politikalarımız ve
daha da önemlisi kimliklerimiz üzerindeki kontrolümüzü kaybedeceğimiz korkusu
toplumlarımızda, ailelerimizde, geleneklerimizde ve
inançlarımızda en değer verdiğimiz yönler.
Ama aynı zamanda insanın gelişiminin engellenemeyeceğini de biliyorum.
Gelişme ve gelenek çelişmek
zorunda değildir.
Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler ekonomilerini muazzam ölçüde geliştirirken
özgün kültürlerini korudu.
Kuala Lumpur’dan Dubai’ye kadar inanılmaz gelişim gösteren, nüfuslarının çoğunluğu
Müslüman ülkeler için de durum aynıdır.
Geçmiş zamanlarda ve günümüzde
İslam toplumları yeniliğin ve eğitimin öncülüğünü
yapabildiğini göstermiştir.
Bu önemli, çünkü hiçbir kalkınma stratejisi sadece
topraktan çıkanlara endekslenemez ya da
genç insanlar işsizken sürdürülemez.
Pek çok Körfez ülkesi petrol sayesinde büyük refaha kavuştu ve bazıları bunu
daha geniş kapsamlı kalkınmaya odaklanmaya başlıyor.
Ama hepimiz kabul etmeliyiz ki, eğitim ve yenilik
21. yüzyılın para birimi olacaktır.
ve -- alkışlar -- Birçok Müslüman toplumlarda bu alanda
yeterli yatırım yapılmamaktadır.
Ben bu tür yatırımı kendi ülkem için de vurguluyorum.
ABD geçmişte dünyanın bu bölgesi ile ilgili olarak petrol ve gaza
odaklanmış olsa da, artık
daha kapsamlı ilişkiler arayışındayız.
Eğitim alanında değişim programlarının kapsamını arttıracağız,
babamın Amerika’ya gelmesini sağlayanlara benzer bursları
fazlalaştıracağız.
-- alkışlar --
Aynı zamanda, Amerikalıları da Müslüman ülkelerde eğitim
almağa teşvik edeceğiz.
Ümit vadeden Müslüman öğrencilere Amerika’da
staj fırsatları sunacağız, dünyanın dört bir yanındaki
öğrenci ve öğretmenler için on-line eğitim yatırımları yapacağız, yeni on-line
ağlar oluşturacağız, böylelikle Kansas’taki bir genç anında Kahire’deki bir
gençle temasa geçebilecek.
Ekonomik kalkınma anlamında, yeni iş dünyası gönüllüleri yaratarak onların çoğunluğu
Müslüman olan ülkelerdeki eşdeğerleriyle ortaklık
yapmalarını sağlayacağız.
Bu yıl bir Girişimcilik Zirvesine ev sahipliği yapacağım; böylelikle ABD ve
dünya genelindeki Müslüman toplumların iş dünyası liderleri,
kurumları ve sosyal girişimcileri arasındaki
bağların nasıl derinleştirilebileceğini belirleyeceğiz.
Bilim ve teknolojide çoğunluğu-Müslüman olan ülkeler için teknolojik kalkınmayı
destekleyecek yeni bir fon başlatacağız ve
işgücü piyasasına fikirler aktararak istihdam
yaratmalarına yardımcı olacağız.
Afrika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asyada bilimsel mükemmeliyet merkezleri açacağız;
buralara yeni bilim elçileri atayarak
yeni enerji kaynakları geliştirme, çevre dostu işler yaratma,
kayıtları dijital ortama dönüştürme, temiz su ve yeni tarım ürünlerinin yetiştirilmesi konularında
ortak programlarda çalışacağız.
Ve bugün İslam Konferansı Örgütüyle birlikte çocuk felcinin kökünün kazınması
amacıyla yeni bir küresel çabamızı açıklıyorum.
Ayrıca, ana ve çocuk sağlığını iyileştirmek için, Müslüman
toplumlarla daha fazla ortaklık arayışına gireceğiz.
Bunların hepsi ortaklık içinde yapılmalıdır.
Amerikalılar dünya genelindeki Müslüman toplumlarda insanlarımızın
daha iyi bir yaşam sürmelerine yardım etmek amacıyla vatandaşlar ve hükümetlerle,
toplum örgütleriyle, dini liderlerle ve iş dünyasıyla
bir araya gelmeye hazırdır.
Burada tanımladığım sorunların çözülmesi kolay
olmayacak.
Ama aradığımız dünyaya ulaşabilmek adına bir araya gelme sorumluluğumuz var,
bu dünyada aşırı uçtakiler insanlarımızı tehdit etmeyecek
ve Amerikan birlikleri evlerine dönmüş olacak;
bu dünyada İsraillilerin ve Filistinlilerin kendilerine ait
güvenli vatanları olacak, nükleer enerji barışçıl amaçlar için kullanılacak;
hükümetler kendi vatandaşlarına hizmet edecek ve
Tanrı’nın tüm çocuklarının haklarına saygı gösterilecek.
Bunlar müşterek menfaatler.
İstediğimiz dünya bu, ama buna ancak birlikte ulaşabiliriz.
Biliyorum ki birçokları - Müslüman ya da değil -
böyle bir başlangıcı yapıp yapamayacağımızı sorguluyor.
Bazıları bölücülük tohumları ekme hevesinde ve
ilerlemenin önünü kesmek istiyor.
Bazıları bu çabalara değmez - uyuşmamak
kaderimiz, medeniyetler
çatışmaya mahkum - diyor.
Diğerleri ise gerçek değişimin olabileceğine sadece tereddütle yaklaşıyor.
Yılların biriktirdiği çok fazla korku, bir o kadar da
güvensizlik var.
Ama geçmişin bizi durdurmasına izin verirsek
asla ilerleyemeyeceğiz.
Bunu özellikle de hangi inançtan olursa olsun, her ülkedeki
gençlere söylemek istiyorum: dünyaya yeni bir vizyonla bakmak
ve bu dünyayı yeniden yaratmak yeteneğine herkesten çok sizler sahipsiniz.
Zaman içersinde hepimiz bu dünyayı kısa bir süre paylaşıyoruz.
Burada sorulacak soru şudur: bu kısacık süreyi bizleri ayıran şeyler üzerine odaklanarak mı
geçirelim, yoksa kendimizi, ortak bir zemin bulma,
çocuklarımız için istediğimiz geleceğe odaklanma ve
tüm insanların saygınlığına saygı gösterme gibi bir çabaya
-istikrarlı çaba- mı adayalım.
Savaşları başlatmak sona erdirmekten daha kolaydır.
Diğerlerini suçlamak kendine bakmaktan daha kolay;
birinde nelerin farklı olduğunu görme, neleri
paylaştığımızı bulmaktan daha kolay.
Ama biz sadece kolay olan yolu değil, doğru yolu bulmalıyız.
Her dinin özünde mevcut bir kural var- kendimize nasıl
davranılmasını istiyorsak başkalarına öyle
davranmalıyız.
-- alkışlar --
Bu gerçek ulusların ve insanların ötesinde ve yeni olmayan bir inanç;
bu siyah, beyaz ya da kahverengi değil;
Hıristiyan, Müslüman ya da Yahudi değil.
Bu inanç medeniyetlerin beşiğinden doğdu ve
Hala dünyanın her tarafında, milyarların
kalbinde atıyor.
Bu başka insanlara inanmaktır ve bugün beni buraya getiren
de budur.
Bizim düşlediğimiz dünyaya ulaşma gücümüz var;
ama bunu ancak yeni bir başlangıç yapma cesaretini gösterirsek
ve yazılanları aklımızda tutarsak başarabiliriz.
Mukaddes Kuran bize şunu söyler: “Ey kullarım,
biz sizi kadın ve erkek olarak yarattık ve birbirinizi
tanıyasınız diye sizi
kavim ve kabilelere böldük.
Talmud şöyle der: “Tevrat’ın bütünü barışı yaymak
amacı güder.
Kutsal İncil’de şu ifade yer alır : “Tanrı barış getirenlerin tarafındadır,
onlar Tanrının evlatlarıdır.”
-- alkışlar --
Dünyadaki insanlar barış içinde bir arada yaşayabilir.
Bunun Tanrı’nın vizyonu olduğunu biliyoruz.
Şimdi, dünyadaki işimiz bu olmalı.
Teşekkür ederim..
Tanrı’nın rahmeti üstünüze olsun.
-- alkışlar ve bravo sesleri--
Çok teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
-- alkışlar ve bravo sesleri--
Teşekkür ederim.
-- alkışlar ve bravo sesleri-�