Tip:
Highlight text to annotate it
X
"Gary Yourofsky: Adalet savaşçısı"
"4 kürk karşıtı aktivist tutuklandı"
"Hayvan hakları savunucusu davası uğruna yaşayıp ölmeye ant içti"
"Hayvanlar Sirklerin Köleleri"
"Aktivist sirk çıkışında protesto düzenliyor"
"Adalet sevdasıyla hareket ediyor"
"Fikirlerini savunuyor ve tek başına mücadele ediyor"
"Aktivist Shrine Sirkinde kendisini arabaya zincirledi"
"Yourofsky kürk mağazasında kendisini arabaya zincirledi"
"Hayvan hakları savunucusu zulmü desteklemiyor"
"Kahraman mı yoksa suçlu mu?"
"Aktivistler kürk mağazacılığına engel oluyorlar"
"Yaşamını hayvan haklarına adayan aktivist"
"Hapishaneye girmeye hazırım"
Kanunları çiğnemek, Hz. İsa'dan Nelson Mandela'ya,
Rosa Parks'tan Martin Luther King'e kadar,
önemli bir değişimin olabilmesi için her zaman kanunlar çiğnendi.
Bugünkü konuşmacı, Oakland Üniversitesi gazetecilik bölümünden ve
Specs Howard Yayıncılık Sanatları Okulu'ndan radyo yayıncılığı derecesine sahip.
Gary Yourofsky pek çok kişinin ömrü boyunca isteyebileceğinden çok daha fazla deneyim yaşadı.
On kereden fazla tutuklandı
ve yüksek güvenlikli cezaevinde 77 gün geçirdi.
Bunların tümünü hayvan hakları adına yaptı.
Gary tüm ülkede aralarında Connecticut, Michigan State ve
Bowling Green Üniversitelerinin de bulunduğu yüzlerce okulda konferanslar verdi.
Hatta yazar Charlotte Montgomery, Blood Relations adlı kitabına Gary hakkında bir bölüm ekledi.
Karşınızda ulusal konuşmacı Gary Yourofsky.
Herkese merhaba.
Benim adım Gary Yourofsky.
Lütfen bir dakikanızı ayırıp e-posta adresimi ve web sitemi not edin. Benimle daha sonra iletişim kurmak isteyebilirsiniz.
Bugün dünyanın unutulmuş kurbanları hakkında konuşacağız:
Hayvanlar.
Ve dünyanın en eski ve en güçlü bağımlılığından bahsedeceğiz:
Et.
Bugün inanç sistemlerinize meydan okuyacağım. Bu yüzden konuşmanın bazı bölümleri hararetli geçecek.
Ama önce hemen bir uyarıyla başlayayım:
Burada düşmanınız olarak bulunmuyorum.
Bugün belirtilen görüşler, profesörünüzün veya bu kurumun görüşlerini yansıtmak zorunda değil.
Sizi dininizden koparmaya çalışmıyorum.
Hiçbir din et yemeyi emretmez!
Altın Kural şöyle der: "Size nasıl davranılmasını istiyorsanız başkalarına da öyle davranın"
ve "başkaları" kategorisine hayvanlar da giriyor!
ve "Öldürmeyeceksin"!
Tüm dini öğretilerdeki en önemli ama en çok göz ardı edilen söz.
Bu emrin yanında şöyle istisnalar belirtilmemiş:
"dört ayak üzerinde yürümediği ve kürkü, tüyleri, boynuzu, gagası veya solungacı olmadığı sürece."
Arkadaşlıklarınızı, siyasi görüşünüzü ve vatanseverliğinizi devam ettirebilirsiniz.
Sevdiğiniz TV programlarını izleyebilir ve sevdiğiniz müzikleri dinleyebilirsiniz.
Hatta Ted Nugent'ı bile.
Konuşma boyunca birtakım alaycı ama açık sözlü yorumlarda bulunacağım.
Alaycı olduğum zaman gülmekte serbestsiniz.
Ama lütfen ciddi bölümlerde gülmeyin.
Yaklaşık 65, belki 70 dakika konuşacağım.
Daha sonra yaklaşık yarım saatlik bir soru-cevap bölümü olacak, lütfen sorularınızı o bölüme saklayın.
Bu arada size cevap vermenizi beklemediğim bazı sorular soracağım.
Kölelik - sahip, kurban, menfaat, tahakküm - insan ırkına özgü şeyler mi?
Bu gaddarlığın yegane kurbanları zenciler, Yahudiler, kadınlar ve çocuklar mı?
İnekler köleleştirilmedi mi?
Peki ya domuzlar, tavuklar, hindiler, balıklar, koyunlar?
Eğer köleleştirilmedilerse bunlara ne oldu? Özgürler mi?
Köleliğin insanlar veya hayvanlar dışında kurbanları olabilir mi?
Okyanuslar, ormanlar, dünyanın kendisi de mülkiyetin kurbanları değil mi?
Peki kesimevlerine ne demeli?
KESİM...EVİ: KESİMEVİ.
"İnsancıl kesim" diye bir şeyin gerçek olabileceğini düşünüyor musunuz?
Sizce "insancılın" tam tanımı ne?
Mezbahalarda psikolojik ve fiziksel suiistimal, işkence, parçalama ve cinayetin
dışında hayvanların başına ne geldiğini düşünüyorsunuz?
Göbeklerini gıdıkladıklarını ve popolarına şaplak indirdiklerini mi zannediyorsunuz?
Ve eğer "insancıl kesim" diye bir şey olduğunu düşünüyorsanız,
merak ediyorum, "insancıl" tecavüz diye bir şey olduğuna da inanıyor musunuz?
"İnsancıl" çocuk tacizi?
"İnsancıl" kölelik?
Peki ya "insancıl" soykırım?
Aslında size göre soykırımın tanımı nedir?
İnsanların topluca katledilmesi mi yoksa masum varlıkların topluca katledilmesi mi?
Ben masumların katledilmesi olduğunu düşünüyorum...
Bu da bizi en büyük soykırım katliamına getiriyor:
Her yıl Amerika'da, acımasızca,
10 milyar kara hayvanını ve 18 milyar deniz hayvanını öldürüyoruz.
Sağlık, hayatta kalma, geçim veya nefsi müdafaa sebepleriyle değil.
İnsanlar et, peynir, süt ve yumurtayı şu 4 nedenle tüketiyorlar:
Alışkanlık
Gelenek
Kolaylık
Tat
Şimdi bazı insanlar için yeni olabilecek bir sözcüğün tanımını yapmak istiyorum: 'vegan'.
Orada ekranda yazıyor: V-E-G-A-N.
Veganlar da vejetaryenler gibi hiçbir kara veya deniz hayvanının etini tüketmiyorlar.
Fakat veganlar, vejetaryenlerden farklı olarak,
peynir, süt, yumurta, bal ve diğer tüm hayvansal ürünlerden uzak duruyorlar.
Ayrıca hayvan derisi, kürk, yün, ipek ve tüy de giymiyoruz.
Vegan olarak büyümediğimi hepinizin bilmesini istiyorum.
Yaklaşık 25 yıl et, peynir, süt ve yumurta yedim.
Eskiden herkes gibi deri ayakkabılar, kemerler ve ceketler giyerdim.
Aslında yaklaşık 20 yıl önce kürk paltom bile vardı.
Doğal olarak sizin yaşam stilinizi anlıyorum. Ben de öyle yaşıyordum.
Ve siyasetle ilgilenenler için...
İsterseniz bu konuyu bir an önce halledelim.
Ben demokrat, anarşist veya gardırobu batik tişörtlerle dolu bir hipi değilim.
Cumhuriyetçi, sosyalist veya faşist de değilim.
Ben aktivistim.
Bu kelimenin kökü "aktif".
Şu ana dek 5 ülkeye girişim yasaklandı ve 13 kez tutuklandım.
Hayvan kardeşlerim adına, şefkat ve merhamet duygularıyla yaptığım eylemler yüzünden.
Bununla ilgili yazıları okumak isterseniz web siteme bakabilirsiniz.
Ve bugün size gerçekten de bir şeyler yapma ve gerçekten harekete geçme şansını vermek istiyorum.
Çünkü pek çok insanın harekete geçmek istemesini anlıyorum. Samimiyim.
Fakat arabanızın tamponuna "Bir Arada Varolmak" yazan etiket yapıştırmak,
"İsa ne yapardı?" bilekliği takmak,
veya "Barış, Sevgi ve Güneş Işığı" tişörtü giymek:
Bunlar "harekete geçmek" değil!
Hayatta hepimizin bir yolculukta olduğumuzu anlıyorum.
Hepimizin beğendiği ve beğenmediği şeyler birbirinden farklı.
Uyruklarımız ve dinlerimiz de farklı.
Fakat hepimiz için ortak tek bir şey olması gerekiyor ve bu da barış!
Gezegenimizi paylaştığımız varlıklara duyduğumuz gerçek merhamet ve gerçek barış!
Siyasi ve dini dogma aksini iddia etse de hayvanlar bize ait değiller.
Onlar eşya değiller! Onlar mal değiller! Ve onlar düşünmekten ve hissetmekten aciz, cansız, aptal nesneler değiller!
Hayvanları bu şekilde Dekart Kartezyen bakış açısıyla,
yani makineymiş gibi görmek...
Bunun modası geçti ve samimi olmak gerekirse bu tamamen delilik.
Çünkü hayvanların gözlerini kullanarak gördüklerini,
kulaklarıyla işittiklerini,
burunlarıyla koku aldıklarını,
ağızlarıyla yediklerini,
bacaklarıyla yürüdüklerini,
tüyleriyle uçtuklarını,
yüzgeçleriyle yüzdüklerini,
cinsel organlarıyla yavruladıklarını,
bağırsaklarıyla dışkıladıklarını hepimiz anlıyorsak,
aynı zamanda beyinlerini kullanarak düşündüklerine, hissettiklerine,
akılları olduğuna, bilinçli olduklarına ve
kendilerinin farkında olduklarına pek çok insanın inanmaması beni her zaman hayrete düşürüyor!
Hayvanların vücudundaki her bir organın tam da olması gerektiği gibi çalıştığına,
yalnızca beynin buna istisna olduğuna inanmamı mı bekliyorsunuz?
Bunlar kötü yalanlar.
Hayvan istismarcıları muazzam bir propaganda yapıyorlar!
En son ne zaman televizyonunuzu açtığınızda shiitake mantarlarının reklamını gördünüz?
İnsanlar sokaklarda şarkı söyleyip dans ediyorlar ve mantar yiyip güzel vakit geçiriyorlar?
Peki ya alfalfa filizleri?
Kinoa? (Bir çeşit tohum)
Turp?
Ahududu?
Tofu?
Bunların reklamlarını televizyonda göremezsiniz. Bunun yerine ne izliyorsunuz?
BİRAZ DAHA ET YİYİN! BİRAZ DAHA PEYNİR YİYİN!
Etinizin üzerinde biraz daha peynir yiyin! Et, peynir, duble peynir, ekstra peynir
ve etinizin üzerine biraz daha peynir almaz mısınız?
Biraz daha inek sütü için, biraz daha yumurta yiyin!
Ve sonra bu reklamların arasına serpiştirilmiş neler izliyorsunuz???
Kendinizi pek iyi hissetmiyor musunuz?
Kanser uzmanına mı gitmeniz gerekiyor? Peki ya kalp doktoru?
Biraz Lipitor'a mı ihtiyacınız var? Zocor? Crestor? Plavix? Diyet hapları mı almanız gerekiyor?
Biraz enerji içeceğine ne dersiniz? Biraz Kaopectate? Tums!
Pepto Bismol...
Sizi oyuna getirdiler.
Sizi öldürüyorlar, hayvanları öldürüyorlar ve bu gezegeni öldürüyorlar.
At gözlüklerini güzelce ve sıkıca takmışsınız.
Ama bugün beni açık fikirli dinlerseniz, sizden sadece bunu istiyorum, açık fikirli olmanızı.
At gözlüklerinizi çıkaracağım!
Benim hedefim basit. Yapmak istediğim tek şey insanlarla hayvanlar arasında tekrar bağlantı kurmak.
Toplumumuz tarafından bilerek gömülen ve bastırılan bazı duyguları, bazı hisleri ve mantığı uyandırmak.
Ve "tekrar bağlantı kurmak" dememin nedeni, bu odada bulunan her bir insanın,
bir zamanlar gerçek bir hayvan hakları savunucusu olması,
gerçek bir hayvansever ve hayvanlar aleminin gerçek bir dostu olması.
Çocukken böyleydik!
Gençken...Çocukken...Hayvanlara hayranlık duyuyorduk.
Bizi güldürüyorlardı. Onlara kıkırdıyor ve gülümsüyorduk.
Bizi çok mutlu ediyorlardı!
Ve hayatımızın bir döneminde, ONLARI da mutlu etmek için hemen her şeyi yapabilirdik.
Onları zulümden korumak için!
Veya en azından, gördükleri eziyeti TANIMAK için.
Yani biz küçükken birisi gözümüzün önünde bir hayvana kötü davransa,
bağırıp çağırır ve ağlardık.
Bunun nedeni, o zamanlar hayvanlara yapılan muameleyle ilgili, doğruyu yanlıştan ayırt edebiliyor olmamızdı.
Birisi bize farklı şeyler söyleyene ve öğretene kadar böyleydi.
Bana inanın, birisi bize eziyeti görmezden gelmemizi söyledi!
Yaşadıkları acı ve sefaletle DALGA geçmemizi ve bunu mazur görmemizi.
Onların varoluşuyla eğlenmemizi.
Bugün, yarın ve sonrasında buna odaklanmanızı istiyorum...
Bu süreçte neler oldu?
Eskiden dostlarımız olan hayvanlara karşı bu kadar kötü kalpli ve tehlikeli
ve merhametsiz ve nefret dolu veya kayıtsız olmayı bize kim öğretti?
Onlar, bize hiçbir kötülüğü dokunmayan masum varlıklar.
Çünkü eminim şu anda en azından tek bir şey üzerinde hepimiz hemfikir olabiliriz...
En saf haliyle bu nefret, öğrenilmiş bir davranış.
Irkçılık. Cinsiyet ayrımcılığı. Heteroseksizm. Yahudi düşmanlığı. Kadın düşmanlığı...
Bunlar öğrenilmiş davranışlar! Çocuklar 2, 3, 4 yaşındayken, çocuk parkında oynarken,
arkadaşlarının derisinin rengi veya dini hiç umurlarında olmaz.
En saf haliyle bu nefretin, öğrenilmiş bir davranış olduğuna hiç kuş*** yok.
Tür ayrımcılığının da bundan farkı yok.
Pek çok kişi için bu yeni bir sözcük. Orada ekranda, "vegan" sözcüğünün altında görebilirsiniz.
'Tür' sözcüğünün yanında 'ayrımcılık' sözcüğü var.
Ve bu sözcüğü, insan türünün diğer türleri sömürmek, köleleştirmek ve katletmek
için kullandığı ahlaka aykırı, soysuz bakış açısı olarak tanımlamak istiyorum.
Ve bunun tek nedeni kendi türümüzün diğerlerinden çok daha özel,
çok daha üstün olduğuna,
önemli olan tek türün biz olduğuna inanmamız.
Şimdi eğer yanlış düşünüyorsam düzeltin,
ama bu düşünce zinciri, bu düşünme süreci,
her türlü ayrımcılığın temelini oluşturuyor.
Bir grup, diğer herkesten daha özel olduğunu söylüyor ve düşünüyor,
ardından onları sömürüyor, eziyor, özgür olma haklarını ellerinden alıyor.
Onlara eşya gibi davranıyor, çoğunlukla onları köleleştiriyor
ve pek çok durumda hiçbir ceza almadan onları kasten katlediyor.
Ve ayrımcılıkla ilgili çok temel bir şeyi anlayın!
Hangi ayrımcılık biçimlerine karşı olacağınızı seçmek ve tercih etmek ASLA DOĞRU DEĞİL...
Ve hangilerinin kötü olduğunu söylemek: Irkçılık...
Ve hangilerinin zararsız olduğunu söylemek: Tür ayrımcılığı.
Ayrımcılık tümüyle kötü bir şey...Veya değil.
Bunu her iki şekilde kabul edemeyiz. İşler öyle yürümüyor.
Sizden şimdi biraz empati kurmanızı istiyorum.
Ve 'empati' dediğim zaman şunu kast ediyorum: Kendinizi hayvanların yerine koyun
ve konuyu hayvanların bakış açısıyla görmeye başlayın.
Kurbanların bakış açısıyla.
Kurbanlar ister insanlar ister hayvanlar olsun, herhangi bir haksızlık biçimini incelediğinizde,
lütfen kurbanın bakış açısını hatırlayın.
Kurban siz değilseniz, durumu tamamen kendi bakış açınızla incelemeyin,
çünkü kurban SİZ olmadığınız zaman zulüm, haksızlık, eşitsizlik, kölelik ve hatta
cinayet için bahane bulmak ve bunları mazur görmek oldukça kolaydır.
Fakat kurban siz olduğunuzda,
olaylar bu açıdan çok farklı görünür.
Ve şimdi size bir mezbahada olup bitenlerle ilgili
4 dakikalık bir video izletmek istiyorum.
Bu videoyu izlerken başınızı çevirmemenizi ve gözlerinizi kapatmamanızı rica ediyorum.
Çünkü eğer et, peynir, süt ve yumurta yemeyi tercih ediyorsanız,
bence en azından sebep olduğunuz acıyı ve eziyeti görmek zorundasınız.
Fakat bu videoyu izlerken başınızı çevirme veya gözlerinizi kapatma ihtiyacı duyarsanız,
kendinize şu soruyu sormak isteyebilirsiniz:
Bu gözlerim için iyi bir şey değilse, neden midem için iyi bir şey olsun ki?
Vur! Vur! Vur! Vur!
Canlarını yakmak gerekiyorsa, yakacaksın.
Domuz yavrularını yere vuruyor
Yeterince hızlı büyümedikleri için.
Futo, Japonya'da yunuslar öldürülüyor.
Iowa'da Koşer mezbaha
Giyotin makinesi
Gaga kesimi
Hadım işlemi
Anestezi kullanmadan
Ciğer ezmesi için zorla beslenen kaz
Canlı canlı ezilen erkek civcivler
Yeterince hızlı büyümedikleri zaman
hindileri levyeyle öldürüyorlar.
SASHA Çiftlik Hayvanları Barınağı
"Big Red"
"Lorenzo"
Mutlu inekler
California'dan gelmiyorlar!!!
Boynuz kesimi
SASHA Çiftlik Hayvanları Barınağı
Sevgiye bir fırsat daha verin
McDonald's, Burger King ve Wendy's neden televizyon reklamlarında size bu görüntüleri hiç göstermiyor? Merak ettiniz mi?
Bunun yerine size şarkı söyleyen, dans eden ve oynayan hayvan karikatürleri gösteriyorlar,
size YALAN SÖYLÜYORLAR.
Beyninizi yıkıyorlar.
Sizi programlıyorlar.
Normalde önemseyeceğiniz şeyleri önemsememeniz için.
Eskiden önemsediğiniz şeyleri.
ŞİMDİ, tam şu anda, Amerikan otoyollarında,
en az 5000 toplama kampı kamyonu var.
Bizim inşa ettiğimiz kamyonlar.
Bu kamyonların içinde canlı, dehşet içinde, masum varlıklar var.
İnekler, domuzlar ve tavuklar...
Bu kamyonlar, tüm Amerika'da özenle inşa ettiğimiz toplama kampı
mezbahalara gidiyorlar.
Kamyonlar mezbahalara geldiğinde bu hayvanlar
o kadar ürkmüş oluyorlar ki kamyondan inmek istemiyorlar.
Onlar aptal değiller,
başlarına gelecekleri biliyorlar.
Bu yüzden insanlar ellerinde elektroşok cihazlarıyla kamyona gidip
onları kendi ölümlerine doğru yürümeye zorluyorlar.
Veya tavuklar gibi insanların gücünün yeteceği küçüklükte hayvanları,
kamyonlardan alıp içeri fırlatıyorlar.
İçeride, bu MASUM canlılar bilinçleri tamamen açık halde,
baş aşağı asılıyorlar.
Diğer bir deyişle,
kendi rızaları olmaksızın, içeriye canlı giriyorlar
ve yüzlerce parçaya KESİLMİŞ halde dışarı çıkıyorlar.
Ama bundan daha anlamsız olan ne biliyor musunuz?
Et yiyenler.
Yaşam stilleri hiçbir zarara neden olmuyormuş, sanki şiddeti ve
ölümü tüketmek gayet doğal ve normalmiş gibi ortalıkta geziyorlar.
Doğduğunuz gün, bir başkası sizin öldürüleceğiniz günü
önceden planlamış olsa nasıl hissederdiniz?
Bu gezegende inek, domuz, tavuk veya hindi olmak işte böyle bir şey.
Bence bu tür bir davranış mazur görülemez.
Doğruyu yanlıştan ayırt edebildiğini iddia eden bir türün yakışıksız davranışı.
Hayvanlar bize, onlara yönelttiğimiz öfke ve zulmü hak edecek tek bir şey bile yapmadılar.
Ve umarım bugün size ne sunduğumu hepiniz anlıyorsunuzdur...
Konuşmam bittikten sonra bu kapıdan çıktığınızda...
Farkında mısınız? Hayatınızda ilk kez, şimdi bir katliamı sonlandırmaya doğrudan katkıda bulunabilirsiniz.
Oturduğunuz yerden tüm katliamlara ve bu gezegende her zaman süregelen tüm sorunlara sahte duyarlılık göstermek yerine.
Bu ülkeyi gezerken çok sinirimi bozan bir şey var.
Her yıl yaklaşık 7500 öğrenciye 250 konferans düzenliyorum ve
herkes lafta çok iyi.
Konu barış ve merhamet olduğu zaman, insanların gayet güzel konuştuklarını fark ettim.
Yani insanlar bana her zaman,
inandıkları şey sayesinde ne kadar
"barışçıl" olduklarını anlatmaya çalışıyorlar ama
hiçbir zaman göstermiyorlar!
Veya onları nelerin üzdüğünü anlatıyorlar.
"Hey, Gary, ben Tanrı'ya inanıyorum! Ve meleklere inanıyorum ve her zaman dua ediyorum"...
"Ve şu depremler...Şili'de ve Haiti'deki depremler...Off, ÇOK üzücü!"
Tabii ki üzücü.
Ne zamandan beri, bariz bir trajediye 'üzülmek' veya bir şeye 'inanmak'
dünyayı daha iyi bir yer haline getiriyor veya birisini iyi insan yapıyor?
Dinleyin arkadaşlar, bu şekilde konuşarak sizi etkilemeye çalışmıyorum!
Ben siyasetçi değilim.
Palavracı değilim.
Gördüğünüz gibi insanların gözünü boyamayı bilmiyorum.
Bu beni aşar.
Umarım bugün dürüstlüğümü ve samimiyetimi takdir edersiniz.
Ben satış elemanı da değilim.
Konferansın sonunda size satabileceğim kitaplarım yok.
DVD veya belgeselim yok.
Etrafta gezen bir yardım tepsisi yok.
Sizin paranızı istemiyorum.
E-posta adreslerinizi istemiyorum
ve posta adreslerinizi istemiyorum.
Bunların hepsini kendinize saklayın.
Buraya, bu gezegende gerçekleşen en büyük zulüm ve şiddet hakkında konuşmaya geldim...
Pek çok kişi bunu önemsemiyor gibi görünse de.
Ama evinizde rahatça oturup, başka yerlerdeki vahşete lanet okumaya başladığınızda...
Bu tamamen katıksız sahtekarlık!
Bu "sahtekarlığın" tanımı.
Ama veganizm... Şimdi herkesin her zaman sözünü ettiği merhameti gerçekten hayata geçirme şansına sahipsiniz.
Bu sizin başkalarına gerçekte ne kadar barışçıl olduğunuzu gösterme şansınız.
Bu kişisel devrim için bir şans.
Mümkün olan en az zarara neden olarak
bu gezegende iz bırakma şansı.
Her zaman
vegan olarak.
Hadi ama, en az zarara neden olmamanın bahanesi ne olabilir?
Rahatsızlık mı?
Kayıtsızlık mı?
Duygusuzluk?
Bencillik?
Fantazi dünyasında yaşamadığımı bilmenizi istiyorum.
Sadece bu gezegende onlarla yaşadığımız için hayvanların acı çektiklerinin ve öldüklerinin farkındayım.
Onların habitatına evler yapıyoruz.
Yaşam alanlarını kirletiyoruz.
Habitatlarını yok ediyoruz.
Eziyeti en üst düzeye çıkarmak için bir neden var mı?
Ve hepsinin üzerine bir de onları yiyerek zaten katlandıkları zulüm ve ölümü en üst düzeye çıkarmak?
Birinin yarasına tuz basmaktan bahsedersiniz,
%98 !!
Bu istatistiği tekrar ediyorum,
bu gezegende suiistimal edilen ve öldürülen hayvanların %98'i,
et, süt ve yumurta endüstrileri tarafından suiistimal ediliyor ve öldürülüyor.
Zararın tamamı işte burada gerçekleşiyor!
Ve Amerika'da doğumundan ölümüne kadar,
et yiyen herkes yaklaşık 3000 kara hayvanı ve binlerce başka deniz hayvanı tüketiyor.
Bunlar USDA istatistikleri.
Ve çok sayıda insanın et yediğini düşünüyorlar gibi görünüyor,
çünkü hepimize insanların etobur olduğu söylendi.
Bizler hem etçil hem otçuluz, et yeriz ve bunu yapmamız gerekir.
Fizyolojik olarak insan bedeninin %100 otçul olduğunun farkında mısınız?
Ot yiyenler!
Bağırsaklarımızın uzunluğu, gövdemizin uzunluğunun 7 ila 13 katı civarında.
Bu ölçü, bu gezegen üzerindeki tüm otçul hayvanların bağırsaklarının uzunluğuyla aynı.
Çok uzunlar.
Ama sırtlan, çakal, ayı, kaplan ve aslan gibi
gerçek etçil hayvanların bağırsaklarının uzunluğu,
gövde uzunluğunun yalnızca 3 ila 6 katı.
Çürüyüp bozulan hayvan etini hızla dışarı atabilmeleri için bağırsakları daha kısa.
Hayvan proteini, kolesterol, doymuş yağ, trans yağ asitleri...
İşte bu yüzden imkansız,
tekrar ediyorum,
gerçek bir etçil hayvanın damarlarının tıkanması imkansız.
Gerçek bir etçil hayvanın asla başına gelmez.
Et, peynir, süt ve yumurta yemeyi tercih eden insanları öldüren birinci neden nedir?
Tıkanan damarlardan kaynaklanan kalp hastalığı,
damar sertliği.
İnsanlar ve diğer otçul hayvanlar,
kendilerini serinletmek için gözenekleriyle terlerler.
Kendimizi serinletmek için köpekler, kediler ve aslanlar gibi hızlı soluk alıp vermeyiz.
İnsanların ellerinde pençe yok. Pençe, etçil ve etçil-otçul olan hayvanların alameti farikasıdır.
Tükürüğümüzde karbonhidrat sindirim enzimleri var.
Bu, yalnızca otçul hayvanlarda bulunur.
Yani meyveler ve sebzeler gibi tonlarca karbonhidrat yiyor olmamız gerekiyor.
Dişlerimiz
geniş, kısa, küt, düz.
Diğer otçulların dişlerine benziyor.
Ve şimdi biriniz 'Hey Gary, köpek dişlerine ne diyorsun?' sorusunu sormadan ben cevaplayayım.
Otçulların çoğunda köpek dişleri,
kesici dişler ve azı dişleri var.
Yoksa onların, yani bizlerin, bu dişler olmadan elma gibi sert meyveleri yememiz mümkün olmazdı.
Alt çenemiz yanlara doğru çiğneme hareketi yapıyor.
Aynen böyle...
Yemek yerken ezip çiğniyoruz.
Yemek yerken hepimizin yaptığı gibi ezip çiğnerseniz,
otçulsunuz demektir.
Etçillerin ve etçil-otçulların çeneleri, yalnızca yukarı-aşağı,
dikey hareket eder, koparır ve yutar.
Çiğneme, ezme, yanlara doğru hareket yoktur.
Ve ben adil bir adamım.
Aranızda insanların etçil olduğuna gerçekten inanan birisi varsa, konuşma çıkışında beni haksız çıkarmak için
sizden 2 şey yapmanızı isteyebilirim ve isterseniz lütfen bunları yapın.
Sizden dışarı çıkıp kampüste sincap aramanızı istiyorum.
Ve o sincabı bulduğunuzda,
herkeste bulunan o etçil ayaklarınızı harekete geçirip,©
sincabı kovalayın, saldırın ve ağzınızla onu yakalayın.
Hiçbir araç gereç, silah, kafes olmadan.
Bu deneyde kimsenin hile yapmasına ve sahte etçil olmasına izin yok.
Ve ağzınızla sincabı öldürme işini hallettiğinizde,
lütfen keyfini çıkararak sincabı YİYİN.
Gözler, burun, yüz, ayak parmakları, kuyruk, anüs, iç organlar, kan, kürk
ve beyni yemeyi de unutmayın.
Vücudunun hangi parçalarını yiyeceğinizi seçemezsiniz.
Ayrıca onu pişiremezsiniz de.
İnsanlar gerçekten etçil olmak istiyorlarsa,
onların sadece kemiği bırakacak şekilde tüm etleri çiğ yediklerini görmek istiyorum.
Hem de her gün.
Ve ikinci deney.
2 yaşında bir çocuk bulun, onu karyolasına koyun,
karyolasının içine 2 şey koyun: canlı bir tavşan ve elma.
Eğer çocuk canlı tavşanı yiyip elmayla oynamaya başlarsa,
bana e-posta gönderip haber verin.
Çünkü bu gerçek olursa, buraya geri dönüp bu salondaki herkese yepyeni birer araba satın alacağım.
Mercedes ve BMW marka. Hatta içi deri kaplı olacak.
Aslında Georgia Tech'e bir dahaki gelişimde bu olursa, herkesin önünde biftekli sandviç yiyeceğim.
Ardından ekstra peynirli sosisli sandviçi mideye indireceğim.
Bir kova dondurma ve bir torba da biftekli çerez yiyeceğim.
Ve biftekli çerezi alıp dondurmaya batırıp öyle yiyeceğim.
Bu sözleri yerine getirmek için sabırsızlanmıyorum.
Bunları yapmayacağımdan değil. Sözümü tutarım.
Ama bunlar olacak şeyler değil ve olmayacak.
Çünkü insanlarda.....
HİÇ etçil içgüdüsü yok.
Doğduğumuzda ve büyürken, HİÇ etçil içgüdümüz yok.
Hepimiz vegan doğuyoruz.
Et, peynir, süt ve yumurtanın tadına, bunlar çocukluğumuzda
boğazımızdan aşağı zorla yollandığı zaman alışıyoruz.
Şimdi sizden normal ve doğal bi şey yapmanızı istiyorum.
Topraktan gelen şeyleri yiyin.
Varolan tüm vitamin, mineral ve besinleri. Protein, kalsiyum, demir, potasyum, tüm B vitaminleri.
Bunların orijinal kaynağına sahipsiniz ve bu kaynak hayvanlar değil.
Hayvanlar topraktan gelenleri yedikten SONRA, insanların hayvanları yediklerinin farkındasınız.
İnekler ot ve bir miktar toprak yedikten SONRA insanlar inekleri yiyorlar.
Onları besiye çekiyoruz ve besliyoruz.
Elimizdeki mısır, buğday, yulaf ve soyanın büyük bir bölümüyle.
Sonra daha çok mısır, yulaf ve soya alıp,
domuzların ve hindilerin boğazından aşağı yolluyoruz.
Besinlerinizi başka birisinin bedeniyle filtrelemeye son verin.
Bu mantıksız ve saçma.
Bu kaynakları doğrudan alın. Meyveler, sebzeler, yemişler, tohumlar, tahıllar ve baklagiller.
Bunlar size zarar veremez, hastalığa neden olamaz
ve daha önemlisi, bu süreçte başka kimse de zarar görmez.
Ama yürüyen, uçan ve yüzen canlıları tükettiğimizde,
bu anormal bir şey.
Herkes hastalıkların nereden geldiğini zannediyor?
Brokoliden mi?
Kuşkonmazdan mı? Karalahana, yeşillikler, yaban mersini, ahududu, çilek,
şeftali, nektarin, üzüm, muz, avokado, soğan, domates, salatalık, ıspanaktan mı?
Ve eğer aranızda yılda birkaç kez sebzelere bulaşan o sinir bozucu küçük
E. coli, Salmonella kirliliklerini merak edenler varsa...
E. coli ve Salmonella'nın SADECE TEK bir kaynağı olduğunu unutmayalım.
Dışkı! İnsan dışkısı veya hayvan dışkısı!
Ispanak dışkılamaz!
Brokoli dışkılamaz!
Yer fıstığı dışkılamaz!
E. coli, Salmonella kirliliği olduğu zaman bitkisel ürünleri suçlamayı artık bırakalım.
Bu, et yiyen toplumun hatası!
Neden? Çünkü et yiyenler yemek için milyarlarca kara hayvanı istiyorlar.
Bu yüzden kara hayvanlarını seri halinde üretmemiz gerekiyor.
Unutmayın, bunun Tanrı ile hiçbir ilgisi yok. Evrimle de ilgisi yok.
Bu tamamen iş!
Bu Smithfield, ConAgra, Perdue, Tyson, McDonalds, Burger King, Wendy's, KFC.
İşte bu yüzden üniversitelerde hayvancılık dersleri var.
Milyarlarca kara hayvanını seri halde ürettiğimizde,
onların trilyonlarca ton gübresi oluyor.
Bu su yollarına karışıyor ve ekinlere bulaşıyor
veya dışkıyla kirlenmiş suyla doğrudan ekinleri suluyorlar.
Ama tüm ana hastalıklarımız, kalp hastalıkları, kalp krizleri ve felçler, çoğu kanser türleri,
prostat kanseri, kolon kanseri, meme kanseri, pankreas kanseri, yumurtalık kanseri,
böbrek hastalığı, şeker hastalığı, kemik erimesi, yüksek tansiyon, obezite, astım...
Bunlara neden olan 4 faktör var.
Artık diğer faktörler hakkında da bilgim var.
Başka şekilde hastalanamazsınız demiyorum, tabii ki hastalanabilirsiniz.
Sigara, alkol, stres, çevredeki kimyasallar, yüksek fruktozlu mısır şurubu, Twinkies.....
Hastalıklara yol açabilecek diğer şeyleri biliyorum.
Ama 4 ana faktör et, peynir, süt ve yumurtanın içinde bulunuyor.
Kolesterol.
Doymuş yağ.
Trans yağ asitleri.
Hayvansal protein.
Ve hiç kimsenin duymak istemediği bu sonuncuyu tekrar ediyorum: hayvansal protein.
Ama vegan olduğunuzda,
kolesterolü diyetinizden tamamen çıkardığınızı biliyor musunuz?
Kolesterolü sadece et, peynir, süt ve yumurtadan alabilirsiniz.
Ve vücudunuz kendisi kolesterol üretiyor. İyi kolesterol denen şey sadece bu.
Bunu dışarıdan bir kaynaktan aldığınızda, otomatik olarak kötü kolesterol oluyor.
Vegan olduğunuzda doymuş yağın yaklaşık %95'ini hayatınızdan çıkarabilirsiniz.
Doğal olarak bulunan trans yağ asitlerinin de tümünü çıkarabilirsiniz.
Şunu unutmayın: Tüm et ve tüm süt ürünlerinin %2 ila 9'u doğal trans yağ asitlerinden oluşur.
Ve kuşkusuz tüm hayvansal proteini hayatınızdan çıkarabilirsiniz.
Hayvansal protein insan vücudu için fazla asidik.
Onu düzgün şekilde işleyemiyoruz.
Et yiyen her 3 kişiden 1'inin sürekli kanser olmasının nedeni bu.
Ve kemik erimesinin başlıca nedenlerinden bir de bu.
Hayvansal protein vücuda girdiği zaman,
kanınızı anında asidik hale getirdiğini biliyor musunuz?
Ama kanımız uzun süre asidik kalamaz, aksi halde ölürüz.
Bu yüzden vücudumuz asiditeyi anında nötr hale getirmenin bir yolunu bulmak zorunda.
Size hem iyi hem de kötü haberlerim var.
Önce iyiyle başlayalım.
Vücutlarımız asiditeyi nötr hale getirmenin yolunu bulmuş.
Kötü haber:
Bu aşamada bunu yapabilmenin tek bir yolu var...
Fosfatla.
İnsan vücudunda tek bir fosfat kaynağı var,
kemikler!
Bildiğiniz gibi kemikler iki şeyden oluşur:
kalsiyum ve fosfat. Bunlar birbirine tutunur.
Vücudumuz kalsiyum ve fosfatı kemiklerden emiyor,
asiditeyi nötr hale getirmek için fosfatı alıyor ve kalsiyumu idrarla dışarı atıyoruz.
İşte bu yüzden her epidemiyolojik çalışmada, insan popülasyonları üzerinde yapılan çalışmalarda,
istisnasız her birinde(!), en yüksek hayvansal protein tüketen toplumlarda,
en kötü kemik erimesi, kemik kırılması ve kanser oranlarına rastlanıyor.
Çok az hayvansal protein tüketen veya hiç ütketmeyen toplumlarda,
vegan ve vejetaryen toplumlarda, Hindular, Budistler, Jainler, Rastafaryanlar, Yedinci Gün Adventistleri'nde,
kemik erimesi, kemik kırılması ve kanser oranları çok düşük.
Soru-cevap bölümünde ortalıktaki farklı tıbbi çalışmalar hakkında tartışmaya girmeyelim.
Genellikle insanlar benim sınıfa geleceğimi önceden biliyorlar...
İnternette birkaç saat geçirip çalışmaları inceliyorlar,
çıktılar alıyorlar ve soru-cevap bölümünü bekliyorlar.
"Hey Yourofsky, elimde senin bugün söylediğin her şeyle çelişen bir çalışma var" diyorlar.
"Buna ne diyeceksin?"
Ne diyeceğimi söyleyeyim.....
İnsanların neden öldüklerini göstermek için tıbbi çalışmaya ihtiyacınız yok.
Ama yeri gelmişken...
Sizin getireceğiniz ve insanların et, peynir, süt ve yumurtaya gereksinim duyduğunu gösteren her çalışma için size iki çalışmayla cevap verebilirim.
Her türlü büyük hastalıktan et, peynir, süt ve yumurtanın sorumlu olduğunu gösteren oran 2'ye 1.
Ama hepimizin bildiği gibi tıbbi çalışmalar her şekilde yönlendirilebilir.
Elimde 2'ye 1 gibi önemli bir oranda çalışma olmasına rağmen,
bunların hepsini çöpe atın derim. Çünkü bunlara ihtiyacınız yok.
Yapmanız gerken tek şey, içinde yaşadığımız et, peynir, süt, yumurta yiyen topluma dikkat etmek.
Kaçınızın ailesinde veya arkadaşlarınızın ailesinde bir hastalık var veya birisi bir hastalıktan öldü?
Çünkü bundan etkilenen tek insan ben olamam.
Büyükbabam kalp krizinden öldü, büyükannem inmeden öldü.
Jack amcam kalp krizinden öldü.
Ve geçen 15 Ekim günü geceyarısına doğru telefonum çaldı.
Babam kalp krizinden ölmüştü.
Annemin astımı var.
Üvey babamın o kadar ciddi bir kalp hastalığı var ki kahvaltıda 7 tane hap yutması gerekiyor.
En iyi arkadaşım Daren'in dört teyzesi ve dayıları şeker hastalığından öldü.
Onun eski kız arkadaşı Rita 40 yaşında, meme kanseri ve ölüyor.
Birkaç ay önce şimdiki kız arkadaşı Dione'nin yumurtalık kanseri olduğunu öğrendi.
Ve dün kız arkadaşım, babasının prostat kanseri olduğunu öğrendi.
Soluğudumuz hava ve içtiğimiz su dışında hepimizde ortak olan şey ne?
Et, peynir, süt ve yumurta.
Gün boyu hayvansal ürünler.
Biliyorum, bazı kanser türleri için çevre kirliliğini suçlayabilirsiniz, buna kuşku yok.
Ama kalp krizleri ve inmeler için çevre kirliliğini nasıl suçlarsınız?
Ya şeker hastalığı, kemik erimesi, obezite?
Bugün bunu size birkaç farklı şekilde anlatacağım. İnsanları neyin öldürdüğünü size göstereceğim.
Ve size kimin yalan söylediğini de göstereceğim. Düpedüz apaçık yalanlar.
Süt endüstrisi hakkında fikir birliğine varalım...
Ve bu konuda haksızlık ediyorsam söyleyin. Bilmek isterim.
Süt endüstrisi, kendi varlık nedeninin
sizin kalsiyum almanız olduğunu söylüyor.
Tamamen bunu iddia etmiyorlar mı?
"Biraz peynir yiyin." "Biraz inek sütü için."
"Güçlü kemikler, güçlü beden." "Süt vücudunuza iyi gelir."
"Sütünüz var mı?"
USDA'ya bakın:
Amerika'da, gezegendeki en yüksek süt ürünü tüketimine sahibiz. Tam burada.
Artık içinde peynir olmayan sanviç bulmanız
mümkün değil.
Tüm yiyeceklerin her bir kıyısına köşesine peynir koyuyoruz.
Şimdi pizza kenarına bile peynir koyuyoruz!
Salataların üzerine de koyuyoruz.
Artık peynirsiz salata bulmanız mümkün değil.
Ve peynirsiz salata bulsanız bile, insanların garsona ilk söyledikleri şey ne oluyor?
"Biraz çiftlik sosu veya bin ada sosu alabilir miyim?"
"Bu sebzelerin üzerine benim için biraz krema dökebilir misiniz?"
Yani bu toplumda, herkes peynire bağımlı.
BAĞIMLI diyorum!
Sanki içine ot katılmış gibi.
Kokain,
ekstazi,
morfin,
ve panzehiri.
Pek çok insan, bırakın bir günü,
veya bir ömrü, bir öğünü bile
peynir yemeden atlatamaz.
Aslında vejetaryenlerin neden hiçbir zaman vegan olmadıklarını merak ediyorsanız cevabı...
Peynir!
Fırında patatesin üzerinde peynir,
brokolinin üzerinde peynir,
gördükleri her şeyin üzerinde peynir.
Hatta laktozu tolere edemeyen insanlar bile peynir yerler.
Ve bununla ilgili kimin ne söylediği umurumda değil,
doğrudan inek sütü içmiyor olabilirler.
Ama laktoz tolere edemeyen birinin önüne duble peynirli peperoni pizza koyarsanız,
hiç tereddüt etmeden mideye indirir.
Böylece tüm bu hayvansal ürünler diyetimize giriyor.
Kalsiyum takviyeleri için neden en az üç TV reklamı olduğunu hiç merak ettiniz mi?
Actonel,
Boniva,
Citracal.
Bunun şaka olduğunu söyleyin!
Amerika'da kalsiyum takviyeleri mi?
Neden osteoporoz diye bir şey olsun ki?
Vitamin mağazalarında, dikkat edin
çoğul konuşuyorum - mağazalar.
Çünkü ülkeyi dolaştığım zamanlarda,
et yiyenler her zaman beni bir kenara çekip şunu söylüyorlar:
"Baksana Gary, biz et yiyoruz çünkü ihtiyacın olan her şeyi etten alabiliyorsun.
Tüm vitaminler, tüm mineraller, tüm besinler."
Peki hepimizin içinde yaşadığı bu et, peynir, süt, yumurta yiyen toplumda
nasıl oluyor da her şehirde yalnızca 1 değil ama 2, 3, 4, 5 veya 6 vitamin mağazası var?
Neden Rite-Aid, CVS ve Walgreens'te şimdi vitamin departmanları da var?
Bir rafın tamamını kalsiyum takviyelerine ayırıyorlar.
Herkesin hayvansal ürünlerden kalsiyum aldığını zannediyordum.
Et ve süt ürünleri tüketen insanlar böyle söylüyorlar.
Flaş haber!
Almıyorsunuz.
Hayvansal protein buna izin vermiyor.
Hayvansal protein kanınızı asidik hale getiriyor,
böylece vücudunuz kemiklerinizden kalsiyum fosfat alıyor.
Nötr hale getirmek için fosfatı kullanıyor, kalsiyum idrarla dışarı atılıyor.
4 tane lif reklamı var.
Metamucil,
Fibercon,
Fibersure,
ve Benefiber.
İnsanlar arada bir elma veya armut yiyor olsalardı,
kimsenin kakasını yapmak için yardım almasına gerek kalmazdı.
Şimdi dikkat edin, etrafınıza bakın ve neler olduğunu görün.
Tüm bunları söyledikten sonra, insanların et, peynir, süt ve yumurtayı neden yediklerinin dört nedenini belirlemiş olduk.
Hiç tartışmaya veya konuşmaya gerek yok.
Alışkanlık
Gelenek
Kolaylık
Tat
Evet, insanların bunu neden yaptıklarını biliyorum. Ben de 25 yıl aynısını yaptım.
Etik olmak ve sağlığımızı korumak için bunu yapmıyoruz.
Bu çok açık.
Çevreyi korumak için de bunu yapmıyoruz.
Çevreyle ilgili hemen iki şey söyleyeyim.
Bu arada web siteme gidip 'all about veganism' bölümünü tıklayın,
'environment' bölümüne girin.
Dünyadaki açlık ve çevre kirliliği.
Dünyadaki açlığın temel nedeni, et yiyen toplumlar.
Her yıl dünyada yetişen tahılların %65'i, bu gezegende her yıl öldürülen
53 milyar kara hayvanını beslemek için bir kenara ayrılıyor.
Ve milyarlarca deniz hayvanını.
Şimdilerde balık çiftlikleri var.
Bu tahılları 6,5 milyar insan için kullanmak yerine.
Siz kendiniz hesaplayın. Bu denklemi kurmak için Einstein olmak gerekmiyor.
Ve yine, çevre kirliliği,
hava kirliliği,
su kirliliği,
ormanların yok olması,
sera gazı emisyonları...
Bunun bir numaralı nedeni hayvancılık.
Şimdi 'tadı güzel' kısmına geri dönmek istiyorum çünkü bence de etin tadı harika.
Benden bunu duymak sizi şaşırtabilir,
ama konuşmamla ilgili bir çeşit ödev hazırlıyorsanız ve benden alıntı yapmak isterseniz,
hemen şimdi yapın:
ETİN TADINA BAYILIYORUM.
BAYILIYORUM!
Peynir...
BAYILIYORUM!
İnek sütü ve yumurta...
BAYILIYORUM!
Suçluyum.
'Lezzet' sorunu nedeniyle bunları yemeyi bırakmadım.
Etik nedenlerle bıraktım.
Ahlak.
Nezaket.
Bu gezegeni paylaştığım hayvanlara duyduğum merhamet.
Ama günümüzde vegan olmanın en güzel yanı şu:
Artık her zamankinden daha kolay!
Et, peynir ve sütün kokusunu, tadını ve dokusunu, bunları yemeden de yakalayabilirsiniz.
Artık akşam yemeğiniz için siz dahil hiç kimsenin acı çekmesi ve ölmesi gerekmiyor!
Yemekten hoşlandığınız tüm ürünlerin vegan versiyonunu üretiyorlar.
Soya, buğday, pirinç ve kenevir kullanarak yapıyorlar.
Size piyasadaki bazı ürünleri göstermek istiyorum. Bu şirketlerden prim almıyorum.
Bunlar benim kendi seçtiklerim. En lezzetli sahte etler.
Bunları iyice görebilmemiz için ekranda göstereceğim.
Pastırma seviyor musunuz?
Lightlife Smart Bacon, soya pastırması.
Lightlife isimli bu şirket isli tempeh pastırması da üretiyor.
Tempeh, soyanın fermente hali. Bu yüzden tadı diğerlerinden biraz farklı.
Ama unutmayın, tadı harika olmasaydı bu ürünleri size tavsiye etmezdim.
Vegan olmanız için gönlünüzü kazanmaya çalışıyorum.
Size piyasadaki tüm ürünleri göstermiyorum. Bazı ürünlerin tadı berbat!
Size en iyilerini gösteriyorum.
Bazı ürünlerin berbat olduğunu söylediğim zaman, unutmayın berbat Çin lokantaları,
kötü pizzacılar ve iğrenç hamburgerciler var. Değil mi?
Her ikisi de mümkün. İyi üretilirse, mutlaka tadı da harika oluyor.
Kötü üretilirse tadı kötü oluyor.
Lightlife firmasının soya tavuk şeritleri ve biftek şeritleri de var.
Ayrıca şarküteri etleri var: hindi, salam ve jambon.
Görüntüsünden, tadından veya dokusundan aradaki farkı anlayamazsınız.
Melissa's isimli ufak bir firmanın Soyrizo isminde vegan sucuğu var.
Enerji barları! Cliff Bars, Luna bars gibi.
Yeni çıkan bir enerji barı var. İsmi Pro Bar. Bunu henüz görmemiş olabilirsiniz.
Bunların tümü vegan! Ve pek çok başka firmanın da vegan enerji barları var.
Unutmayın, vegan olduğunuzda hiçbir şeyden vazgeçmiyorsunuz.
Her şeyin vegan versiyonu var.
Veya meyveler ve sebzeler, fasulyeler ve baklagiller gibi gerçekten doğal şeyler yiyin.
Hindi sever misiniz? Sizi de düşündük...
Benim en sevdiğim ürün ne mi? Tofurky! Tofu hindi!
İçi doldurulmuş! Hindi gibi görünüyor, kokuyor ve tadı aynı. Bıçakla kesmeniz gerekiyor ama bilin bakalım ne oldu?
Bunun için hiçbir hindi acı çekip ölmek zorunda kalmadı!
Tofurky'nin Tofurky dilimleri de var. Altı farklı lezzette Tofurky dilimi.
Tofurky'nin Tempe şeritleri de var.
Sahte pastırma Lightlife Tempeh'den bahsetmiştim, hatırladınız mı? Onların bazı tempeh ürünleri de var.
Tofurky'nin İtalyan sosisi, şişman sosisleri de var ve
bizim toplumumuzda biftekli çerez bağımlılığı var.
İnsanların tat alma organlarıyla ne dertleri var bilmiyorum ama herkes aklını yitirmiş gibi...
Ama sizi de düşündük...Tofurky çerezleri! Aradığınız her şeyin vegan versiyonu var.
Ve pek çok başka firmanın da vegan çerezi var.
Piyasadaki en iyi firma şu anda It's All Good Gardein Protein.
Bu onların tavuk yemeklerinden biri.
Bu da iki tavuk yemeği!
Üç tavuk yemeği! Daha da çok tavuk yemekleri var. Biftek yemekleri var.
Birkaç ay önce Buffalo soslu tavuk kanadı da çıkardılar.
Trader Joe's isimli market zinciri şimdi soya eti endüstrisinde rekabet etmek istiyor.
Kendi markalarına ait soya tavuğu ve soya bifteği şeritlerini ürettiler.
Vegetarian Plus diye bir firma var. Onların da vegan kaburgası var.
Ve Gardenburger'in Riblets isimli sahte kaburgası on yıldan fazladır var.
Et yiyen arkadaşlarımı ve ailemi bu malzemelerle kaç kez kandırdığımı anlatamam!
Ve bu firmanın da karidesi,
kung pao tavuğu ve ton balığı ruloları var.
Buğday etinden daha önce bahsetmiştim. İnsanların bunun ne olduğunu anladıklarını sanmıyorum.
Bunun aslında bir ismi var: seytan.
Şeytan değil SEYTAN.
Bunu da denemenizi öneririm.
Şimdi piyasada Upton's markalı aromalı seytan da var:
Kıyma stili, sucuk stili. İtalyan sosisi tadında olanı da var.
Başka bir sevdiğim firma... Nate's Etsiz Köfte!
Biliyorum daha önce muhtemelen Boca'nın vegan köftelerini görmüşsünüzdür.
Ama eğer Boca'yı sevmediyseniz, iyi haberlerim var:
Amy's, Morningstar Farms, Dr. Praeger's, Sunshine burgers and Gardenburger var.
Hepsi de farklı tatlarda ve dokularda.
Ve diyetinizde soya içermeyen farklı türde bir sahte et olsun istiyorsanız,
Bahama adında yeni bir firma var... Pirinç burgerleri var. Pirinçten burgerler.
Pirinçten yapılmış sosis ve köfte de var.
Soya içermeyen, et tadında farklı bir sahte et üreten firma var.
Cincinnati'den Five Star Foodies isminde küçük bir firma.
Enginar burger üretiyorlar. Enginardan yapılan burgerler, benim yeni favori vegan burgerim!
Izgaraları da var! Üzerinde 'vejetaryen' yazıyor ama bunlar vegan.
Sahte hindi eti ve hatta çevresinde sahte derisi bile var.
Amy's piyasaya çıktı ve bu firmanın ürünlerini gördüğünüzü biliyorum.
Birçok ürünü var ama unutmayın ürünlerinin çoğu sadece vejetaryen.
İçinde yumurta, peynir ve diğer hayvansal yan ürünler var.
Ama vegan ürünlerinden biri tofulu yumurta... Sahte yumurta!
Sıcak dürüm şeklinde, tadı çok güzel ve sizin için de iyi!
Amy's Daiya peynirli pirinçli makarna da üretiyor! Bu piyasaya yeni çıkan bir vegan peynir.
Daiya peynirini Whole Foods'da bulabilirsiniz. İki farklı lezzette üretiliyor.
Pek çok insan Daiya peynirine bayılıyor... Ben hala Follow Your Heart'ı seviyorum.
Dört farklı lezzette üretilen bir vegan peynir. Kocaman bir blok halinde satılıyor ve eriyor.
Bazen bu ürünlerle yaratıcı olmanız gerekiyor...
Lightlife'ın vegan pepperonisi de var. Poşetinden çıkarıp doğrudan yiyebiliyorsunuz.
Bu vegan pepperoniden satın alırsanız,
kendinize üzerinde Tofutti soya peyniri bulunan Tofutti Pan Pizza da alın.
Tofutti'nin krem peyniri, ekşi kreması ve dondurması da var.
Fırına koymadan önce veya fırından çıkarınca,
üzerine biraz pepperoni serpin ve pizzanız hazır.
Soya sütü, pirinç sütü, badem sütü,
kenevir sütü, hindistancevizi sütü, yulaf sütü ve fındık sütü de var.
Piyasada yedi farklı vegan süt var.
Soyalı dondurma, pirinçli dondurma, bademli dondurma
ve hindistancevizi sütlü dondurma. So Delicious'ın ürettiği dondurma barları.
Ve unutmadan söyleyeyim,
So Delicious'ın hindistan cevizi sütlü dondurmasını yemediyseniz demek ki hayatınızda hiç dondurma yemediniz.
Web siteme gidip 'Veg Shopping Guide' bölümünü tıklayın.
Sizin için önceden her şeyin tadına baktım.
Tavsiye ettiğim markalara göz atın. Emin olabilirsiniz ben kötü bir şey yemem.
Peki ya etnik yiyecekler, Hint yemekleri, Orta Doğu yemekleri, Meksika yemekleri?
Bunlarda da pek çok vegan seçenek var...
İtalyan yemekleri... makarna ve spagetti...
Aynen ekmekte olduğu gibi, gerçek makarna, gerçek spagetti yapmak için de hiçbir zaman hayvansal ürün gerekmiyor.
Ne yazık ki bu ürünleri bozduk.
Bu yüzden her zaman malzeme listesini sormak veya kontrol etmek zorundasınız.
Ama her İtalyan restoranında en az bir veya daha çok gerçek erişte bulunuyor.
Bunlar her zaman vegan.
Piyasadaki en iyi ekmeğe gelince, Whole Foods veya Panera Bread, Breugger's Bagels, Einstein Bagels...
Bu ekmeklerin ve simitlerin %90'ı her zaman vegan.
Asya yemekleri, Japon yemekleri, Çin yemekleri, Tayland yemekleri, Kore yemekleri, Vietnam yemekleri.
Bu yemeklerin hepsinde yapmanız gereken tek şey etin yerine tofu kullanmak.
Bu yemekleri balık sosu kullanmadan hazırlamalarını söylerseniz, vegan bir yemeğiniz olur.
Afro-Amerikan yemekleri de veganlaştırılabilir. Aslında Atlanta'da yaşadığınız için sizler çok şanslısınız.
Aynı şirketin iki Afro-Amerikan yemek restoranı var. Kampüse 10 dk uzaklıkta Soul Vegetarian.
Vegan peynirli makarna, yeşillikler, tatlı patates.
"Kale Bone" diye bir sandviçleri var. Yalancı rozbif sandviç
ve üzerinde eritilmiş peynir de var.
Soul Vegetarian'a mutlaka gidin.
Ve burada konuşurken sizin suratlarınızı görmediğimi zannetmeyin.
Nedense sahte et hakkında konuştuğumda, her toplulukta pek çok kişi görüyorum.
Ve bugün oldukça kalabalığız, o yüzden 8-9 kişiden sonra saymayı bıraktım.
Neden her zaman insanlar yüzlerini buruşturuyorlar, gözlerini hayretle açıyorlar
ve yanlarında oturanlara veya koridorin karşı tarafına bakmaya başlıyorlar?
"Soya tavuğu mu, bu adam deli mi? Soya pastırması mı? Aklını kaçırmış olmalı!"
Et ve süt endüstrisi tarafından bu ürünlerle ilgili söylenen yalanlara rağmen,
soya, buğday, sebzeler, tahıllar ve baharatlardan yapılan bu yiyecekler, hiçbir kimyasal içermiyor.
Nasıl oluyor da bu yiyecekleri pek çok insan iğrenç buluyor? Peki ya et?
Etin içinde beş bileşen var. Sizin için tek tek sayayım:
kan, et, damarlar, kaslar ve tendonlar - parçalanan bir cesedin kesilmiş hali.
Nasıl oluyor da herkes eti iğrenç ve berbat bulmuyor?
Bir içecek, ineklerin memelerinden sızan bir sıvı,
başka bir canlının meme bezlerinden damlayan bir salgı...
Bu arada bu sıvının içinde bolca iltihap var.
Evet, size anlatayım. İnek sütünüzün içine iltihap atın.
İneklerin memelerine günde üç kez makine bağlayıp kurutmaya çalışırsanız,
bu makineler memenin içinde ve dışında büyük miktarlarda enfeksiyona neden oluyor.
Bir de ineklere verdikleri büyükbaş hayvanlar için büyüme hormonunu ekleyelim.
Böylece çok miktarda süt elde ediyorlar.
Bu da her zaman başka bir enfeksiyona neden oluyor.
Makine, sütle neleri çekmemesi gerektiğini bilmiyor!
Sütünüzün içinde iltihap, mukoza ve enfeksiyonlar var ve evet süt pastörize ediliyor...
Peki ama ne zamandan beri pastörizasyon bir ayırma işlemi haline geldi? O bir hijyen işlemi!
Sadece iltihabı hijyenik hale getiriyorsunuz. Bunu internetten araştırmak isteyebilirsiniz.
Kendi ticaret gazetelerinde bu sorunla ilgili bir şey yazdıkları zaman, süt endüstrisinin asla
'iltihap' sözünü kullanmayacağını biliyorsunuz. Evet, sizi bununla da kandıracaklar...
İltihabın bilimsel adını arayın: "Somatik Hücre Sayımı".
Ve bu arada, hükümetimiz yani USDA,
süt endüstrisinin her bir bardak sütte,
en fazla bir göz damlası dolusu iltihap bulunmasına izin veriyor.
Afiyet olsun...
Ayrıca, süt endüstrisinin ve tüm diğerlerinin bu yalanını araştırırken...
'Kazomorfinleri' araştırmak isteyebilirsiniz. Burada tahtanın her iki tarafında da var.
Konuşmamın başında insanların peynire ot, kokain, morfinmişçesine
bağımlı olduklarından bahsettiğimi hatırlıyor musunuz?
Anne inek, doğum yapmadan önce, buzağının kendi yakınında kalmasını sağlamak için sütünde bir madde üretir.
Aslında insanlarda da bu oluyor. İnsanlarda Morfin değil ama ineklerde öyle.
Morfinin bir türevi: Kazomorfinler.
İşte insanlar bu yüzden peynire bu kadar bağımlılar. Günlük Morfinlerini almaları gerekiyor.
Tavuk yumurtasının aslında ne olduğunu bilen var mı?
Ve lütfen embriyo veya kürtajla alınmış fetüs demeyin. Alakası yok.
Döllenmiş olmadığına göre her ikisi de olamaz.
Tavuk dişi.
Dişi sisteminden atılan döllenmemiş yumurta nedir? Tavuğun menstruel döngüsünün bir parçası.
Tavuğun regli.
İnsanlar sabahları kahvaltıda tavuğun reglini pişirip yiyorlar.
Ve artık omlet yapmadığım için bana tuhaf gözle bakıyorsunuz!
Peki ya kusmuk?
Bugün o at gözlüklerini çıkarıp atacağız.
Hadi arkadaşlar, kusmuğa bayılıyorsunuz. Yiyeceklerinizin üzerine sürmeye bayılıyorsunuz.
Ama isterseniz buna güzel bir isim bulalım.
Kimse kusmuk satın alıp yemez.
Tabii adına bal demediğimiz sürece.
Bal doğudan arının midesinden geliyor.
Doğrudan arının ağzından çıkıyor. Herhangi bir vahşi yaşam biyoloğuna sorabilirsiniz.
Ama kimse Arı Kusmuklu Fındıklı Cheerios yemek istemiyor.
Biz Ballı Fındıklı Cheerios yemek istiyoruz.
Bu yüzden kendimize iyimser yalanlar söylüyoruz.
Et yiyen birinin standart diyeti kan, et, damarlar, kaslar, tendonlar,
inek salgıları, tavuk regli ve arı kusmuğu?!?!
Hayır henüz bitmedi...
Sizi bu kadar kolay bırakmayacağım. Bugün hazır buradasınız.
Esasında bence bunu ne zaman abartıyoruz biliyor musunuz?
Her yıl Kasım ayında, insanların bayıldığı tatilde,
insanlar ölü bir hindiyi alıyorlar,
ölü hindinin kıçını açıyorlar,
veya hindinin kıçında gerçekten kocaman bir delik açıyorlar,
biraz dolgu malzemesi alıp ellerindeki ölü boş kıçın içine bunu sokuşturuyorlar,
ve küçük ölü kıçı ekmek pişirmek için fırın olarak kullanıyorlar.
Birisinin ölü boş bakteri dolu kıçını kullanarak ekmek yapıyorlar?!?!
Kıç ekmeği?!
Ve sonra insanlar veganların tuhaf olduğunu düşünüyorlar?!?!
Tofu yediğimiz için mi? Ve pirinç, fasulye ve mercimek...
Bugünlerde insanlara en sevdiğim yemeklerden birini anlatıyorum:
tatlı patates.
Akşam yemeği için bana bir tabak tatlı patates verirseniz benden iyisi yok.
Pek çok insanın nasıl olduğunu biliyorum. Onlara bunu söylediğim zaman,
"Dur bir dakika, akşam yemeğinde sadece tatlı patates mi yiyorsun? Seni bilmem ama bence bu biraz tuhaf..." diyorlar.
Pekala
Ama tabağınızda başka birisinin kaburga kemiğinin oturuyor olması tuhaf değil mi?
Sizi düşündürmüyor mu?
Koparılmış bacaklar, dilimlenmiş uyluklar ve sakatlanmış göğüsler.
Bunların tabağınızda oturuyor olması sizi düşündürmüyor...
Peki neden olduğunu bilmek ister misiniz?
At gözlükleri sıkıca takılmış, öyle değil mi?
Konuşmanın başında herkesi at gözlüğü takmakla suçladığımda,
eminim pek çoğunuz beni yadırgadınız.
Sizin düşmanınız olmak için gelmedim.
Ama size seslenmeye geldim.
Ben buraya gelmeden önce bilgisiz ve yanlış biliyor olmak gibi iyi bir bahaneniz vardı.
Pekala, sizi anlıyorum.
Gerçekten. Ben de uzun zaman böyle yaşadım.
Ama merak ettiğim bir şey var.
Şimdi bahaneniz ne?
Bugün bir seçim yapabilirsiniz.
Bu odadan çıktığınızda, tamamen şefkatli olmayı seçebilirsiniz.
Kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği için bir daha asla başka bir hayvana bilerek zarar vermemeyi...
Bu yaratıklar size hiç zarar vermediler, size kötülük yapmadılar veya hiçbir şekilde sizi istismar etmediler.
En azından bu iyiliğe karşılık verebilirsiniz.
Veya tamamen zalim olmaya devam edebilirsiniz.
Statükoyu aynen korursunuz.
Hayvanların özgür olmadıklarından emin olursunuz.
İnsanlardan bir damla bile merhamet görmemelerini sağlarsınız.
Bebeklerinin kendilerinden çalınmasını sağlarsınız.
Gagalarının kesilmesini, boynuzlarının kesilmesini ve testislerinin koparılıp alınmasını sağlarsınız.
Sonsuza dek her an boğazlarına bıçak dayalı olmasını sağlarsınız.
Umarım doğru tercihi yaparsınız.
Konuşmamı toparlamak istiyorum. Böylece soru-cevap bölümüne geçebiliriz.
Doğrudan ineklerle ilgili olduğu için, süt endüstrisi hakkında yaklaşık 6 dakika daha konuşmama izin verin.
İnek sütündeki iltihaptan bahsettik. Tabii ki bu iğrenç.
Süt ürünlerini tüketmenin sağlıksız olduğunu söyledik.
Ama bir de ineklerin neler yaşadığını düşünmemiz gerekiyor.
Unutmayın, veganizm sizin sağlığınızla ilgili değil. Bu bencillik olurdu.
İnsanların bir kereliğine bencil düşünmemelerini sağlamaya çabalıyorum.
Fedakar olmalarını, başka birisi için bir şey yapmalarını...
Ve bunu yaptığınızda, karşılığında bir şey beklemeyin.
Ama gaddarlık söz konusu olduğunda, bir bardak süt içmenin biftek yemekten daha gaddarca olduğunu düşünüyorum.
Bunu hem anlatacağım hem de görmenizi istiyorum.
Siz, birazdan ekrana gelecek görüntüleri izleyen 11. sınıfsınız.
Çünkü bu görüntüler birkaç ay önce Ohio'da bir süt çiftliğinde çekildi.
Uyarı: Rahatsız Edici İçerik. Seyircilerin Dikkatli Olması Önerilir.
Ohio Süt Çiftliği Vahşeti
Gary Conklin, Çiftlik Sahibi
Allah kahretsin, az önce kuyruk mu kırdın?
Evet.
Yerinde dur pislik.
Yapıyorum. "Çok iyi geliyor" gibi hissediyorum. Onlara sürekli vurmak istiyorum.
Bu ineği dövmekten canını çıkardık. Onu bıçakladık,
kuyruğunu üç yerden kırdık, kıçını bıçaklamaya devam ettik, dövdük.
Ertesi gün Gary diyor ki "Onu kesime gönderecekmişiz" çünkü mastit falan olmuş.
Onu salona alamadık. Dövmekten canını çıkardık...
Yani o ineğe ilaç verdim, suratı böyle kocaman olana kadar aptal suratına vurdum.
Tamam dana, beni çok sinirlendirdin. Sana bir şans tanıyorum.
Başını çevir.
Başını çevir salak!
Kıçını çevir, kıçını çevir, hadi!
Bu danadan çok sıkıldım.
Fena oluyorum.
Tansiyonum yükseldi.
Acı hissetmediklerini düşünmezsem, inek böyle bağırana kadar devam ediyorum.
[inleme sesi]
Ve o zaman "tamam işim bitti" diyorum.
Zulmü bırakın. Süt ürünlerini bırakın.
Bu tek bir olay değil!
Bir an için bile olsa bunun tek olay olduğunu zannetmeyin!
İşte kölelere böyle muamele edilir!
Kölelere iyi muamele edildiğini zannetmiyorsunuz, değil mi?
Beyazların, zencileri gemilerle buraya getirirken onlara gerçekten iyi davrandıklarını mı düşünüyorsunuz?
Naziler, Yahudileri ve Çingeneleri gaz odalarına gönderirken onlara iyi davrandıklarını düşünmüyorsunuz, değil mi?
Ve bunların olmasının nedeni sizin bu ürünleri almak istemeniz.
Evet, o adam bunları yaptığı için beş para etmezin biri.
Ama bunu yapmasının nedeni SİZİN ineğin vücudundan çıkan şeyi yemek istemeniz.
Artık yeter!
Sizler artık mağara adamları ve mağara kadınları değilsiniz.
Neanderthaller gibi davranmayı bırakın!
Artık 2010 yılındayız!
Bırakın!
Bu hoş da değil komik de değil!
Çünkü hayvanlar istismar ediliyor.
Bu sizin hakkınız değil! Bunu onlara yapma özgürlüğüne sahip değilsiniz!
Başka birisi özgür değilken sizin özgürlüğünüz söz konusu olamaz.
Bu bir tecavüz.
Ve veganların bazen neden benim şu anda olduğum gibi sinirlendiklerini merak ediyorsanız,
az önce birazını izlediniz.
Ne zaman bir çiftliğe gitsek, birileri birilerini yumrukluyor, dövüyor ve tekmeliyor.
Merak ettiğim bir şey daha var.
İnsanların hayvanları yumrukladığı ve dövdüğü böyle videoları ne zaman göstersem,
nasıl oluyor da insanlar bıçakla boğazlarının kesilmesini izlemekten daha fazla rahatsız oluyorlar?
Yumruk ve tekme olmayan bir çiftlik bulsanız bile,
boğazlarına bıçak dayadıklarında ve gözlerinin ortasına kurşun sıktıklarında, bu gaddarlık değil mi?
Amerika'da hamburger etinin %90'ının süt endüstrisinden geldiğini biliyor musunuz?
3 ila 7 yılın sonunda inekler artık büyük miktarlarda süt vermemeye başladığı zaman, mezbahaya yollanıyorlar.
İstisnasız.
Eğer şans verilmiş olsa, inekler 18-25 yıl yaşayabiliyorlar.
Ve inekler de tüm dişi memeliler gibiler...
Hayvan meseleleri hakkında konuştuğum zaman sizi hor görmeye çalışmıyorum.
İnsanlar, hayvanların da sizin gibi, hepimiz gibi, aynı şeyleri yaşadıklarını,
aynı duygulara sahip olduklarını düşünmüyorlar.
Dişi bir memelinin süt verebilmesi için hamile kalması gerekiyor.
Her yıl, süt çiftliklerindeki her inek tecavüze uğruyor.
Çelikten uzun bir aygıtı vajinalarına sokup, onlara boğa spermi enjekte ediyorlar
veya bazen bunun için sadece ellerini kullanıyorlar.
Böylece süt akışını zorluyorlar.
İnek doğum yaptıktan sonra, bebeği çalınıyor.
Ve size bir şey söyleyeyim,
Bu, hayatımda duyduğum en kötü çığlık. Hepsini kendi kulağımla duydum.
Yaklaşık 15 yıl önce tüm bunları keşfetmeye başladığımda, ben de diğer herkes gibiydim.
Bu kadar kötü olduğuna inanmıyordum. Herkesin bu konuyu abarttığını düşünüyordum.
Ama bunu aklının bir köşesine iten, unutan diğer herkesin aksine,
ben neler olup bittiğini görmeye gittim.
1993 yılında Detroit'te Thorn Apple Valley domuz mezbahasında 6 hafta geçirdim.
Hayvan araştırma laboratuarlarına gizlice girdim. Kürk çiftliklerine gizlice girdim.
Michigan'da karşıma çıkan tüm sirklerin ve tüm rodeoların sahne arkasına gittim.
Duyduğum en kötü çığlık!
Süt çiftliğindeki anne ineğin çığlığıydı.
Çalınan bebeğinin kendisine geri verilmesi için her gün avazı çıktığı kadar bağırıyor ve çığlık atıyor.
Ve eminim, doğumdan hemen sonra sizi birisi zorla tutup yeni doğan bebeğinizi
sizden çalsaydı, bu odadaki her kadın da aynı çığlığı atardı.
Peki bebekleri neden annelerinden alıyorlar?
Çünkü süt endüstrisi küçük bebeklerin kendileri için üretilen sütün tamamını emmelerine izin veremez.
Onun yerine size satabilecekken.
Sizin içtiğiniz her bir bardak sütü, buzağı içememiş oluyor.
Ve anne inekler zaten tek bir nedenle süt üretiyorlar.
Birazdan başlayacak soru-cevap bölümünde,
bana istediğiniz soruyu sorabilirsiniz.
Ben siyasetçi değilim, istediğinizi sorun. Ben buraya gelmeden önce internetten araştırıp
ülkelerden ihraç edilmeme neden olan radikal yazılarımı gördüyseniz, bunlardan bahsedebilirsiniz!
Fakat tahammül edemeyeceğim tek bir soru var:
Bana ineklerin neden süt ürettiğini SORAMAZSINIZ!
"Eğer bizim için iyiyse..."
"Sütü çocuklarımıza vermemiz gerekmiyor mu Gary?" "Sütü bizim içmemiz gerekmez mi?"
Doğa en başından bunun çaresine bakmış:
İnekler sadece ve sadece kendi bebekleri için süt üretiyorlar.
Konu kapandı! Sonsuza dek! Tamamen! Tartışmasız. Kuşkusuz.
Bebek filler için süt üretmiyorlar...
Bebek orangutanlar,
bebek kirpiler, bebek tavşanlar,
bebek fareler, bebek insanlar, ergen insanlar veya yetişkin insanlar.
Vücudumuzun kesinlikle inek sütüne ihtiyacı yok. Aynı şekilde zürafa sütüne de ihtiyacı yok.
Zebra sütüne ve gergedan sütüne, hipopotam sütüne, deve sütüne, geyik sütüne, antilop sütüne,
at sütüne, domuz sütüne, köpek sütüne ve kedi sütüne.
İhtiyacımız olan tek süt, doğduğumuz zaman kendi annemizin sütü. Ve o kadar!
Ve yemek yemeye başladıktan sonra, artık hayatımız boyunca bir damla bile süte ihtiyacımız yok.
Bu gezegende yemek yemeye başladıktan sonra süte ihtiyacı olan hiçbir tür yok.
Ama siz de benim gibi diyetinizde bir çeşit süt olmasını istiyorsanız,
size iyi haberlerim var:
soya sütü, pirinç sütü, badem sütü, kenevir sütü, hindistan cevizi sütü, yulaf sütü, fındık sütü.
Bu yedi vegan sütten birini seveceğinizi garanti ediyorum.
Unutmayın, vegan olduğunuzda hiçbir şeyden vazgeçmiyorsunuz!
Her şeyin vegan versiyonu var.
Veya sebzeler ve meyveler, fasulye ve mercimek, tohumlar gibi gerçekten doğal gıdaları yiyin.
Herkese açık fikirli bir şekilde beni dinlediği için teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten teşekkür ederim.